Konuk Yazar
Burhan Akdağ yazdı: BİR YILDIZIN SONSUZLUĞA VEDASI
Ahu Tuğba’nın gazeteciliğe ilk başladığı günden bu yana arkadaşı olan ve onun sayısız sayıda haberini yapıp fotoğraflarını çeken Burhan Akdağ, sanatçının ardından bir yazı kaleme aldı… Ve bu yazıyı da kendi çektiği bir kareyle taçlandırdı…
İŞTE O YAZI;
AHU TUĞBA: BİR YILDIZIN SONSUZLUĞA VEDASI
Ahu Tuğba... Türk sinemasının ve gazino dünyasının cesur meleği, sessizce hayat sahnesindeki son perdesini kapattı. Belki de hiçbir zaman bir başka yıldız onun kadar parlamadı. O, gençliğin ve ihtirasın sembolüydü; büyüleyici güzelliğiyle, ateşli bakışlarıyla, kadın olmanın anlamını yeniden tanımlayan bir isimdi. Sinema perdelerinde ve sahne ışıklarında ölümsüzleşmiş bir kadındı; güzelliğiyle, başına buyruk tavrıyla ve hayatın her anını tutkuyla yaşayan ruhuyla tanındı.
Otuz yıl önce, hayatın tam da en görkemli anında, bir gazino kulisinin loş ışığında ona objektifimi doğrulttuğumda, gözlerindeki o güçlü, sönmeyen ışığı yakalamıştım. O bakışlar, içinde taşıdığı fırtınaları, sevinçleri, hüzünleri anlatıyordu. O an, her şeyin özeti gibiydi: yaşanmış bir hayatın, verilmiş kavgaların, aşkla atılmış bir kalbin ifadesi... Şimdi o ışık solmuş olabilir; ama bizlere bıraktığı izler ve hatıralar, bu dünyada kalıcı bir yankı olarak varlığını sürdürecek.
Ahu Tuğba, sadece bir sinema yıldızı değil; o, dönemin ruhunu şekillendiren, sınırları zorlayan, topluma meydan okuyan bir özgürlük sembolüydü. Onun filmleri, aşkın, isyanın ve kadın olmanın manifestolarıydı. Hiçbir zaman sıradan olmayı kabul etmedi, hiçbir zaman kalıplara sığmadı. Kimi zaman bir aşk tanrıçası, kimi zaman ise bir trajedinin başrolü oldu. Her sahnede, her şarkıda, her sözünde, kendi hayatından izler vardı.
Onun vedası, Türk sinemasının altın yıllarına da bir veda gibi. O dönemin cesur kahramanlarından biri olarak, hepimizin kalbinde bir taht kurmuştu. Herkesin onu kendi penceresinden gördüğü, ama herkesin ortak bir duyguda buluştuğu bir figürdü. Güzelliği, yeteneği, cesareti ve hayatı dolu dolu yaşama tutkusu, her birimizin hayatına bir dokunuş bıraktı.
Belki de Ahu Tuğba’nın hikayesi, bizlere her şeyin bir sonu olduğunu, ama asıl önemli olanın o sona kadar nasıl yaşandığı olduğunu hatırlatıyor. O, kısa ama parıltılı bir yaşam sürdü; kimi zaman fırtınalı, kimi zaman dingin, ama her zaman dolu dolu ve anlamlı. Ahu Tuğba, hayatta bir iz bırakmanın ne anlama geldiğini en iyi bilenlerden biriydi. Her anı, her bakışı, her sahnesiyle bunu bizlere gösterdi.
Bugün artık o da sonsuzluğa göç etti. Ama ruhu, filmleriyle, şarkılarıyla, gazino sahnelerindeki o unutulmaz anlarıyla, kalbimizde yaşamaya devam edecek. Onun hayatı, birçoklarımız için bir ilham kaynağı olarak kalacak; cesareti, tutkusu ve özgürlüğüyle bize ışık tutacak.
Otuz yıl önce çektiğim o fotoğraf, şimdi sadece bir anı değil; bir efsanenin son karesi... O fotoğrafta, gözlerinde bir tutam hüzün ve bir avuç umut vardı. Şimdi, bu umut ve hüzün, bir efsanenin sonsuz yolculuğuna dönüşüyor. Ahu Tuğba, artık sonsuzlukta bir yıldız daha. Gökyüzünde bir yerlerde, her zamanki gibi göz kırpıyor bize, her zamanki gibi meydan okurcasına…
Elveda Ahu Tuğba… Seninle gelen renkler, sesler, duygular bizimle yaşamaya devam edecek. Parlak ışığın, sonsuza dek yolumuzu aydınlatacak.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.