CEM YILMAZ FİLMLERİ KİTAP OLDU!..
Türkiye’nin ünlü komedyeni Cem Yılmaz’ın gişede önemli başarılara imza atan filmlerinin senaryoları kitaplaştırılarak İnkılâp Kitabevi’nden yayımlandı.
Stand-up gösterileriyle sevilen ve komedi denilince Türkiye’de akla ilk gelen kişi olan Cem Yılmaz, Her Şey Çok Güzel Olacak filminin ardından G.O.R.A’nın da gişeye damga vurması ile sinemada da iddialı olduğunu ortaya koydu.
Cem Yılmaz, Hokkabaz’da saf ve idealleri olan bir sihirbazın komik ve bir o kadar hüzünlü yol macerasıyla izleyiciyle buluştu ve yine çok sevildi.
Ünlü komedyen G.O.R.A.’nın devamı niteliğindeki A.R.O.G ile izleyiciyi şaşırtarak ilkel çağın komedisini beyazperdeye taşıdı.
Sinemadaki iddiasını koruyan Cem Yılmaz, Yahşi Batı, Pek Yakında, Ali Baba ve 7 Cüceler filmleriyle de sinema izleyicisini güldürerek sinemadaki yerini sağlamlaştırdı.
Sevilen filmlerini okurlarla buluşturmak isteyen Cem Yılmaz’ın film senaryoları kitaplaştırılarak İnkılâp Kitabevi etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Arka kapak yazıları
G.O.R.A
“Set yanarken Ozan’ın el kamerasıyla yangına doğru yürüyüp sanat grubunu kastederek ‘Vay çok güzel yapmışlar yangını,’ dediğini hatırlıyorum... O sırada set gerçekten yanıyordu.”
Cem Yılmaz
G.O.R.A.: Bir Uzay Filmi
Eskiler boşuna, “Marifet, iltifata tabidir” dememiş. Uzay dediğimiz o sınırsız boşluğu ancak bir Türk böyle doldurabilir... Türkler beyazperdede daha önce de uzaya gidip uzaylılarla haşır neşir olmuştu ama G.O.R.A’ daki yolculuk ilk kez gerçek komedi kalıpları içinde, dört dörtlük bir anlatımla gerçekleştiriliyor. Asla tarif gerektirmeyen vatandaşımız Arif’le birlikte Komutan Logar’a da can veren Cem Yılmaz’ın oyunculuk performansı tek kelimeyle mükemmel.
Her şeyin altında yatan senaryo ve diyalog yazımı ise mükemmelden biraz daha iyi! Parodi sinemasının son 10 yıldaki en başarılı örneklerinden biri niteliğindeki G.O.R.A., ilmek ilmek örülmüş, sarkmayan, sönmeyen ve şişmeyen, dur durak bilmeyen bir senaryoya sahip ki “salt okunur” halinin bile insanı gülmekten kırıp geçireceğine eminim.
Kıssadan hisse: “Amerikan sineması, sözüm sana!” diyen ve “sucuk ağacı” kadar verimli, lezzetli, yol gösterici bir senaryo var elimizde. İltifatın da marifetten kaynaklandığını unutmadan, doya doya okuyun...
Tunca Arslan
HOKKABAZ
“Bu taslağı, filmi hayata geçirecek arkadaşlarımla bir toplantıda, böyle bir olay olmuşçasına anlattım. Yalan olmasın, ekipten bir arkadaşım, kimdi unuttum, ‘Nerde olmuş bu?’ deyince, ‘Olmamış, biz yapıcaz işte,’ dediğimi hatırlıyorum.”
Cem Yılmaz
HOKKABAZ
Hayalindeki işi yapıp mutlu olurken ebeveyninin onu yetiştirirken kurduğu hayalleri yıkmamak, bir yetişkin olarak geçimini sağlayıp maddi sorumluluklarını yerine getirirken âşık olup ayaklarının yerden kesilmesini, çılgınlık yapmayı göze almak...
Sahnede biraz illüzyon biraz el çabukluğu marifetiyle sihirbazlık yapabilirsiniz; ama birey olarak hem kendi amaçlarınıza ulaşıp hem başkalarının beklentilerini karşılamak için sihirbazlıktan öte bir şey gerekir.
Hokkabaz’ın özünde bireyin bu bitmek bilmez mücadelesi yatar. İskender’in tutkusu sihirbazlık olduğu için süprizlere açık bir macera yaşar o! Babası Sait’in onu aşağılamak için tercih ettiği “hokkabaz“ sıfatı, İskender’i hayatının özeti olacak bir yolculuğa sürükler. Çıkılan fiziksel yolculuktan ziyade bireyin kat ettiği içsel mesafeyi simgeleyen yol filmi formatında, baba ile oğul, kadın ile erkek, iki sadık dost gibi insanlık tarihinin kutsal ikilikleri sinemanın sihrine karışır.
Alin Taşçıyan
A.R.O.G
“Eğlenceli bir anı; Arif büyük bir arı tarafından kovalandığı sahnede 3 farklı şehirde çekilmiş planlarla neredeyse 2000 km yapar. Sahne totalde 12 saniyedir ve aslında 20 metre bile koşmamıştır. Tuhaf doğrusu... Eh sinema işte.”
Cem Yılmaz
A.R.O.G: Bir Yontmataş Filmi
G.O.R.A.’da tanıyıp sevdiğimiz “cin fikirli” Arif’in ilkel çağlara yaptığı fantastik yolculuk, Cem Yılmaz’ın hikâye anlatımında kat ettiği yolu göstermesi açısından son derece önemli, hem sinemacının kariyeri hem de Türkiye sinemasının “kırılgan” dinamikleri düşünüldüğünde.
Senaryonun ayrıntıları öne çıkaran yapısı, karakter zenginliğini yıpratmayan görüntüsü, popüler kültür tarihimizin birçok unsurunu yamacımıza getiren “durumlar”a açtığı kapı ve belki de en önemlisi “ucuzluk”a prim vermeyen tavrı, A.R.O.G’u metinsel açıdan ayrı bir yere koymamızı sağlıyor. Cem Yılmaz, birçok kuşağı buluşturan “şaka” anlayışının en zengin uzantısını bu filmle dışavuruyor diyebiliriz rahatlıkla.
Fantastik komedi yapmanın, hem de bunu sinemanın pek de denemek istemediği ilkel çağ atmosferi içinde gerçekleştirmeye çalışmanın zorlukları altında ezilmiyor A.R.O.G’un yaratıcıları.
Aklın emrine amade bir komedi anlayışıyla yola çıkıldığında neler başarılabileceğini de net biçimde gösteriyorlar...
Murat Özer
YAHŞİ BATI
“Özkan Abi’ye en gıllıgışlı, köstümlü, makyajlı, zahmetli karakterler düşer. Bir keresinde isyan ettiğini hatırlıyorum, “Oğlum bi normal adam yaz bana artık,” diye.
Cem Yılmaz
YAHŞİ BATI
“Bizi, bize en iyi anlatan adam” konumundaki Cem Yılmaz, Yahşi Batı’da bu özelliğini Aslan Cinotri’lerin topraklarında bir kez daha inşa ediyor. Filmin genel iskeletine göz atıldığında da esprilerin çoğu, bu kez Türk olmanın, Batı (ama daha çok da Western) âlemindeki çelişkileri üzerine kurulmuş. Matbaanın geç gelmesinden “Bizi dört karılı biliyorlar ama kimse ‘Yedi Kocalı Hürmüz’den bahsetmiyor”a uzanan halkada, Yılmaz bütün zekâsını ve “ince görme” yeteneğini konuşturmuş. Arada da mesela Şerif Lloyd’un hem kanun adamı hem de papaz olmasından mütevellit, kişiliğine yönelik “din ve devlet işlerini ayırması” yönündeki uyarı türünden “hırsızlık”lar da var.
Kızılderili âlemlerindeki “Barış Çubuğu Partisi” sahnesi ise mükemmel. Ayrıca Aziz Bey’in Suzan’a yazdığı sahne de G.O.R.A.’daki Brad Pitt’i överek başlanıp ama sonuçta Rasim Öztekin yüzünden nihayete erdirilemeyen sahne kadar hem başarılı hem de sonuç bakımından (bu kez öpüyor) daha bir “sonuç verici”.
Binaenaleyh, Yahşi Batı, Cem Yılmaz’ın sinema serüveni içinde o kıvrak zekâsını, gözlemciliğini ve çelişkilerimizi yüzümüze vuruculuğunu bir kez daha kanıtlıyor. Senaryosu, rejisi ve oyunculuklarıyla...
Uğur Vardan
PEK YAKINDA
Pek Yakında filmini 8 haftada İstanbul’da çektik. Belki fark edilmeyen –ki bu iyi bir şey– birçok iç mekânı tasarım/dekor olan filmin renkleri ve kostümleri özenlidir.
Gulyabani gibi, Hafize Ana’nın Hababam Sınıfı’ndaki zili gibi, Badi Ekrem’in eşofmanı gibi, Davaro filmindeki mikserden Sadri Alışık’ın şapkasına kadar birçok nostaljik ve asıl “kıymetli” objeyi barındırır film.
Ve tabii teneke zannedilen bir oyuncak… O oyuncak şu anda bende, yazıhanemizde duruyor ve bize hep o güzel günleri, film yapmanın bir yalanı doğruya dönüştürebileceğini hatırlatıyor.
Cem Yılmaz
ALİ BABA VE 7 CÜCELER
Ali Baba’nın ben “Pek anlamadım abi” tarzı eleştiriler aldığını, “Hiç sevmedim” curcunasını yaşadığını hatırlamakla beraber, benim şahsi kanaatim çok eğlenceli ve sert görünümünün altında pamuk kalpli bir komedi olduğudur.
Ne zaman açıp bir sahnesine baksam akıp gitmiş, şu da vardı, dur onu da izleyelim dedirtmiştir.
Hafif, eğlenceli komedilerde biraz da aksiyon, biraz da resim olsun diye zorlamaya devam edeceğim. Bence öyle daha güzel her şey.
İyi okumalar.
Cem Yılmaz
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.