H.FEHMİ KETENCİ
EKRANLARDA YAYIN CURCUNASI TAVAN YAPTI
Uzunca bir süreden beri bu sitede (Magazinkolik.com) televizyon yayınlarına yönelik eleştirlerle ilgili yazılar yazıyorum.
Televizyon yayınları ile ilgili eleştirmenliğim çok eskilere dayanır ama bu sitede yazdığım dönemlerdeki değişimlere bakarak bir genelleme yapmam gerekirse; geçmişe doğru hiçbir dönemde bu günkü kadar savruk bir yayın kurgusuna, yayın curcunasına rastlamak mümkün değil?
Savrukluğun yanısıra giderek rahatsız edici bir hal almaya başlayan yayın curcunasına paralel olarak izleyiciye saygının taban yapmış olmasıdır..
Dikkatli olmasına gerek yok, herhangi bir televizyon izleyicisinin bile kolaylıkla gözlemleyebileceği tek şeyin; bir yılı aşkın bir süredir günümüz televizyonlarının genel yayın politikalarının dizi yayını üzerine kurulmuş olmasıdır?
Bunun; izleyici potansiyelini etkileme, varolanları elde tutabilme adına iyi bir yöntem olabileceğini düşünenlerin göz ardı ettikleri çok önemli bir şey var ki o da; televizyon izleyicilerinin yarısına yakın bir bölümünün dizi izlemekten hoşlanmadığını her dem dile getirdiği gerçeğidir.. Bu tür izleyiciler o kadar tutucu davranırlar ki, bu nedenle televizyonu hiç açmazlar, TV izlemezler..
Yıllardır bu politika, yani dizilere dayalı yayın politikası, bu tür izleyiciyi iyice televizyon ekranlarından uzaklaştırmaktadır? Ben bir çok evde, bu nedenle televizyonların haber izlemek için bile olsa hiç açılmadığına çok şahit olmuşumdur.. Nedenini sorduğumda ise, verilen yanıtın odağında dizilerin olduğunu üzerine basa basa dile getirmişlerdir.
Televizyon yayınlarında izlenme oranlarının genel anlamda çok zikzaklı bir grafiği yansıtmasının en önemli nedeni budur diye düşünüyorum.. Bu düşünce, genel araştırmalarıma aldığım yanıtlardan pekişmiştir.
Asıl önemli tehlike ise; son aylarda giderek sorumsuzca uygulanmaya başlayan nedeni belli dizi "tekrar"larının dizi izleyicisinin sabrını taşırma noktasına geldiğidir..
Örneğin; "Adanalı" gibi, "Papatyam" gibi, "Kış Masalı" gibi, "Geniş Aile" gibi, "Arka Sokaklar" gibi, "Unutma Beni" gibi, "Arka Sıradakiler", "Hanımın Çiftliği" gibi ve daha bir çoğu gibiler?
Bu dizi "tekrar"ları o hale geldi ki; artık hangi dizinin tekrarının ne olduğu, dizinin nerede kalıp nerden devam etiğini anlayabilene aşk olsun. İyice kafalar karıştırmaya başladı çoktan..
Artık dizi izleyicileri de çok iyi biliyorlar ki, bu "tekrar"ların nedeninde dizilere ödenen paralarda tasaruf yapma düşüncesi yatmaktadır.. Bu uygulama bir dolu bir boş uygulamasıdır.. Yani kısacası; "özel istek üzerine" veya "özel bölüm" veya "kolaj" anonsunun arkasına saklanarak o haftayı yeni çekimlerden boşaltarak boş geçmemesini sağlamaktır. Bunun dizi izleyicisi üzerindeki olumsuz etkilerini düşünen yok.. Düşünmek zorunda kaldıklarında ise iş işten geçmiş olacaktır.
Dünya televizyonlarında dizi tekrarlarının ne için yapıldığını bu sitede bile bir çok kez dile getirmiştim.. Bir kez daha anlatma gereğini duymuyorum. Ülkemizde son yıllarda giderek amacının dışında uygulanan "tekrar"ların; hem yayın akışında boşluk doldurma, hem de dizi maliyetleri konusunda tasarruf amacına yönelik olduğunu artık tüm izleyiciler çok iyi biliyor. Giderek abartılan, izleyiciyle dalga geçercesine ekrana yansıtılan bu "tekrar"ların dizi izleyicisini hızla ekrandan uzaklaştırmaya başladığını ne zaman görecekler bilinmez ama bu kafayla bunun farkına varabileceklerini de hiç sanmıyorum.. Diziler tekrarları ile birbirine karıştı..
Televizyon izleyicisi üzerinde giderek rahatsız edici bir etki yaratmaya başlayan bir başka konu ise; gün birincileri listelerinde yayın gruplarının etkilerinin öne çıkmış olmasıdır.. Herhangi bir yayın grubu kendi kanallarındaki dizileri izlenme listelerinde öne çıkararak en çok izlenen olarak göstermeye başladı.. Bu uygulama giderek yoğunlaştı ve işin kötüsü televizyon izleyicisi de bunun farkında? O değerlendirmeleri hiç de önemsemiyorlar? Hatta bir çoğunu müstehzi gülümsemeyle karşılıyorlar..
Bu bir genel değerlendirmedir.. Bunları zaman zaman yazdıklarımızın satır aralarına yansıtıyoruz ama, son zamanlarda bir yayın politikası haline gelmesi ve izleyicinin canını sıkmaya başlaması nedeniyle bir kez daha dile getirmek istedim?
xxxxxxxxxxxxxxxx
Şimdi biraz da ekrandan yansıyanlara bakalım?
Bir başka "kabak tadı" vermeye başlayanlar ise futbol içerikli spor programları.
Futbol içerikli spor programları ile ilgili yazacak o kadar çok şey var ki, onları buralara yansıtmaya kalkarsak; Genel Yayın Yönetmenimiz Nurcan Sabur'dan "?ağbi yazı çok uzun oldu.." mealinde fırça yememiz kaçınılmaz.. O nedenle, spor programları ile ilgili birkaç söz ederek haftayı kapatacağım ama, bu programlarla ilgili tüm eleştirilerimi bir yazıda toplamayı düşünmüyor da değilim...
Örneğin; geçtiğimiz günlerde Ekranlara da yansıyan Galatasaray-Fenerbahçe Basketbol derbisi sırasında meydana gelen olayların, ekranlara yansıtılması sırasında spor programlarındaki yorumların genelde ne kadar yanlı olduğunu bir basketbolsever olarak içim "cız" ederek izledim.
Vah spor basınım vah!.. Türk sporu bu tür amigo yorumculara kaldıysa spor salonları da bu tür olaylardan kurtulamaz..
Hele hele, hemen hemen her kanalda serpiştirilmiş olan bu tür amigo yorumcularımız, konu Fenerbahçe olunca konuşacak o kadar şey buluyorlar ki..
Doğrudur, "meyve veren ağaç taşlanır". Ancak; derbi Galatasaray-Fenerbahçe, yani saha Galatasaray'ın, Fenerbahçe seyircisi yok, her tür yabancı madde yağmuru altında saldırıya uğrayanlar Fenerbahçeli Basketbolcular, seyirciler sahada cirit atıyor, sahaya atlayan seyirciden dayak yiyen, canı yandığı için kendisine vuran seyirciyi kovalayan Fenerbahçeli basketbolcu, saha savaş alanı gibi? Sonuç ne oldu hepiniz çok iyi biliyorsunuz.. Olayların çıkmasında bir bölüm kabahatli olarak Fenerbahçeliler görüldü.. O kargaşada sahaya atlayan seyirciden dayak yiyen Fenerbahçeli Amerikalı basketbolcu sırf kendini korumak için yaptığı hareket nedeniyle üç maç ceza aldı (bu olayı ülkesinde Türkiye'de başına gelen en önemli ve en ilginç olay olarak ballandıra ballandıra anlatacaktır. Anlatmakta haklıdır da!...). Ama tüm bunlara, ekranlara yansıyan görüntülere rağmen, ekrana yansıtılan yorumlarda neredeyse tüm olaylara neden olarak Fenerbahçe taraftarı olduğu söylenen bir bayan seyircinin ve Fenerbahçeli basketbolcular olduğunu ima edenlerin spor yorumcusu olarak ekrana çıkmaları, çıkarılmaları ayıp ve de ayıbın da ötesinde.. İlgili Federasyonlar dahil bu kadar taraflı davranılırsa, cezalar konusunda dengeci politikalar uygulanılarak "eyyam" kararlar verilirse, salonlardaki, sahalardaki olayların önüne geçilmesi hayal olur..
Bu konuda en gariban görünen Fenerbahçe yöneticileri.. Sesleri çıkmıyor.. Ama bu olayları çıkaranların yanına kar kalıyor.. Bir şekilde sıyırıp bir başka karşılaşmanın da içine edebiliyorlar..
Ekrandaki futbol içerikli spor programları ne durumda derseniz onlar için çareler tükenmiş durumda.. Onların iflah olması mümkün değil..
Takımlarından uzaklaştırılan bazı eski futbolcuların; yöneticilerine, yöneticilere,dolayısıyla da takımlarına kin kusan, dünyanın tek futbol otoritesi gibi sorumsuz yorumları, futbolcuları, yöneticileri ve dahası hocalarını aşağılayan ileri geri konuşmalarını bir kitapta toplamaya kalksanız ibretle okunması gereken bir "kara mizah" kitaplar dizisi olur..
Bu ülke futboluna yıldız olarak damgasını vurmuş Sergen Yalçın kardeşimizin futbolcu arkadaşları ile ilgili abartılı ve aşağılayan yorumlarına, hocaları ile ilgili söylediklerine hoşgörü ile bakanların sayısının çok olduğunu düşünemiyorum.. Bazılarından ise; "Sergen gibi birisine futbolcu arkadaşları ile ilgili bu yorumları, hocaları için söyledikleri hiç yakışmıyor" sitemlerini çok duyuyorum. Sergen Yalçın'a; son zamanlarda benzer yorumlarıyla ekranları şenlendiren Oktay Derelioğlu ve şimdi de Hakan Ünsal katıldı.. Ekranda kendilerinden yakışan tavrı sergilemek yerine, reyting uğruna agresif tavırlar sergileyebiliyorlar.. Omuzlarında yıldız simgesi, şerefi taşıdıklarını unuturcasına bu tür davranışlarıyla kendilerine yazık ediyorlar.. Hem de, bir çok gencin onları örnek aldıklarını yok sayarak, unutarak?
Buna karşın; yeni kuşak eski futbolculardan şimdi yorumcu olan, Rıdvan Dilmen, Hakan Şükür ve Selçuk Yula daha dengeli, hocalarına ve futbolcu arkadaşlarına daha saygılı yorum ve eleştirileriyle taraflı tarafsız televizyon izleyicileri tarafından severek izleniyorlar..
Örnek olması gereken, takımlarında kaptanlık mertbesine çıkmış eski futbolculardan; Gökmen Özdenak'ın, Ziya Şengül'ün agresiflik yansıtan yorumlarına, ekranda neredeyse kavga edercesine davranış sergileyen, yeni hakemlere örnek olması gereken FİFA eski hakemimiz yorumcu Ahmet Çakar'ın bu tür yorumlarının spor kamuoyu ve izleyici üzerindeki etkilerini bir düşünün?
Türkiye'deki tüm futbol kurallarının yorumu konusunda bir otorite ilan edilen Erman Toroğlu'nun yaptığı doğru işlerin yanısıra Fenerbahçe ve özellikle de Aziz Yıldırım hoşnutsuzluğunu her dem abartılı bir şekilde ekrana yansıtması, futbol müsabakalarının yayıncı kuruluşu olması nedeniyle Lig TV'ye yakışan bir yayın politikası mı? Nedir Fenerbahçe ile Aziz Yıldırım'dan alıp veremediği bilinmez ama zaman zaman asıl işini unutup şahsi meselelerini yorumlarına ekleyerek yaptığı iyi işlerin üzerine çizgi çektiğinin farkında değil anlaşılan.. Lig TV zorunlu olarak izlenen bir program. Çünkü; Süper Lig futbol karşılaşmalarını yayınlayan yayıncı kuruluş.. Bu nedenle daha dikkatli olması ve Türk spor kamuoyunun büyük çoğunluğuna hitap ettiğini unutmaması gerekmez mi?..
İzleyici artık bu programlardan eskisi gibi keyf almıyor.. Ancak; "El-mahküm" naklen yayınların yayıncı kuruluşu olması nedeniyle lig maçlarını buradan izliyorlar ve sonunda da kafasına takılan pozisyonlar konusunda bilgilenmek için Lig TV'yi izlemeye devam ediyorlar.. Bu nedenle de naklen canlı yayın devamındaki yayında tarafsız olmak yerine, sırf bir takıma karşı zaafın var diye her yorumun arasına bir şekilde o takımla ilgili olumsuz bir yorumu sıkıştırman gerekli mi sevgili Erman Toroğlu.
Bunları yapan biri için, bu tür yorumların yansıtıldığı bir televizyon için tarafsız, yansız yayın yapıyor denebilir mi?
Çok köklü bir spor kültürüne ve geçmişine sahip olan Lig TV Genel Müdürü Şansal Büyüka'nın konuyu bir de bu açıdan değerlendirmesi iyi olur diye düşünüyorum..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.