Ferzan Özpetek... "CEM ÖYLE NAMUZSUZ Kİ, HERKES ONA BAYILDI!"

Ferzan Özpetek... "CEM ÖYLE NAMUZSUZ Kİ, HERKES ONA BAYILDI!"

Ferzan Özpetek, Cem Yılmaz için "İtalya'daki gösterimde seyirci 'Hayaletlerin arasındaki Türk var ya, o çok iyiydi' dedi. Bu öyle namussuz ki herkes ona bayıldı" dedi

Cem öyle namussuz ki İtalyanlar ona bayıldı

Ferzan Özpetek, korkularla yüzleşmeyi anlattığı yeni filmi 'Şahane Misafir'de hayalet 'Yusuf Antepli'yi canlandıran Cem Yılmaz için "İtalya'daki gösterimde seyirci 'Hayaletlerin arasındaki Türk var ya, o çok iyiydi' dedi. Bu öyle namussuz ki herkes ona bayıldı" dedi

Yönetmen Ferzan Özpetek'in; oyuncu 'Pietro'nun korkularıyla yüzleşme sürecini anlattığı son filmi 'Şahane Misafir' 6 Nisan'da Türkiye'de gösterime giriyor. Cem Yılmaz'ın da hayalet 'Yusuf Antepli'yi canlandırdığı filmde; gerilim, dram ve komedi bir arada... Gösterim öncesinde buluşan Özpetek ve Yılmaz; filmin perde arkasını Yeni Aktüel'den Neslihan Perker'e anlattı. İşte ikilinin 'Şahane Misafir', korkular, çocuklar ve çekim süreciyle ilgili samimi açıklamaları:

Komedi unsurları filmin neresinde devreye giriyor?

FERZAN ÖZPETEK: Gerilim sinemasını bilen seyirciler için, çok da 'gerilim' değil. Tüm ekip filmin İtalya'daki gösterimini aileleriyle beraber izledi. Işık şefinin eşi de yakınımdaydı. Kendisi önce "Ay yapma" derken, sonra gülmeye, ardından ağlamaya başladı. Oyuncuların makyajlı hali için "Adamlar ne kadar yakışıklı görünüyor, erkeklerin gözlerine sürme sürmesi lazım" dedi. Film kendini bırakan seyirciyi alıp götürüyor. Bu arada Cem'in öyle bir sahnesi var ki; insanı ağlatıyor gerçekten.

ÇALIŞKAN BİR SETTİ

İtalyanlar'la çalışmak nasıldı?

CEM YILMAZ: Ferzan'ın setindeki herkes konusunda uzman; kimse eli cebinde gezmiyor, işlerinde çok iyiler. Çok çalışkan bir setti, herkesin fikri vardı. Bizim setlerde ise tersidir; birini çevirip "Ana karakterin duygusu ne olsun?" diye sorduğunuzda, "Abi onu bilmem de 6'da paydos olacak" diyebilir.

Siz filmde bir hayaletsiniz...

C.Y.: Evet, hayaletim. Bu hayaletler canlı karakterler olmayı arzulayan bir grup...

F.Ö.: Onlar için 'varlık' kelimesi daha uygun aslında...

Bu hayaletlerin sorunu nedir?

C.Y.: Bizim hayalet olmakla ilgili bir fikrimiz yok! Sadece var olmak istiyoruz. Sahneyle ilgililer, meslekleri aktörlük. Baş karakter 'Pietro' da oyunculuk sevdasına girmiş ama kendisiyle ilgili bazı şüpheleri var. F.Ö.: Onlar hâlâ sahneye çıkacaklarını zannediyor, yani olmadıklarını bilmiyorlar.

İnsanı buruk hissettiren bir durum bu aslında...

F.Ö.: Evet! Yemek yemek istemiyorlar mesela. Ama hayalet oldukları için değil, sahneye çıkacaklarını zannettikleri için. Yaşadıkları eve 70 yıl içinde bir sürü insan gelip gitmiş ama hepsi de korkup kaçmışlar. Hayaletler her şeyi görüyor; yaşanan tüm değişimi, cep telefonlarını falan... 'Pietro' da o eve taşındığında çok korkuyor ama sonunda onlarla muhatap oluyor.

İlk muhatap da 'Yusuf Antepli', öyle değil mi?

C.Y.: 'Pietro' da oyuncu olduğu için, sahneye çıkmadan önce yaptıkları provalar çakışıyor. Herkes birbirinden şüphe ediyor. Bu arada evde hayalet varsa; tıkırtı duyarsın ve gerilirsin. 'Şahane Misafir' fantastik olmakla birlikte; filmdeki hayaletler, duvarlardan geçen, havalarda uçan karakterler değil. O sahnede bulunan herkes orada ve gerçek. Bu durumdan da eğlenceli şeyler çıkıyor.

O HAYALETLERİN İÇİNDEKİ TÜRK ÇOK İYİ!

Cem Yılmaz'ın canlandırdığı 'Yusuf Antepli', sizin hayatınızda gerçekten yaşamış biri mi?

F.Ö.: 1930'lu yıllarda, burada yaşayan bazı ailelerin çocukları, Almanya'ya üniversite okumaya giderdi. Yusuf da iyi bir ailenin oğlu... O da Almanya'ya okumaya gidiyor ve üniversitede bir kızla tanışıyor. İkisi tiyatroya merak sarıyorlar ama hikâyenin bu kısmı filmde yok! Onların birlikte oldukları ekip; Nazi ve faşistlere karşı yeraltı çalışmaları yürütüp, casusluk yapıyorlar. Benim ilk başta iki endişem vardı. İlki filmle ilgili, diğeri de Cem'e ne yorum yapacaklarıyla ilgiliydi. Çünkü o, bir yenilik olarak filme dahil oldu. Ama seyirci "Hayaletler arasında Türk var ya, o çok iyi" dedi. Bu öyle namussuz ki, herkes ona bayıldı. Hatta evliliğiyle ilgili sorular da sordular.

AKLIMI KAYBETMEKTEN KORKUYORUM

Filmde korkularla yüzleşme duygusu ön planda... Sizin korkularınız neler?

F.Ö.: Sevdiğim insanları kaybetmek. Bir de hastalıklı yaşamaktan korkuyorum.

C.Y: Benim çok isimlendireceğim korkum yok! Korkmak olgunluk meselesi, ben hâlâ ergen kafasındayım. O, 20'li yaşlardaki korkusuzluk hali bende uzun süre devam etti, şimdilerde yeni yeni kırılıyor.

Neden şimdi kırılıyor peki?

C.Y: Sevdiklerine kıymet vermeye başlarsın ve kaybolmamasını istersin ya; ben o kıymetleri yeni yeni inşa ediyorum. Benim endişem akıl sağlığını kaybetmekle alakalı. Kalbim sağlam, böbrekler şahane, zaten 15 senedir de sigara içmiyorum, tamam. Ama akıl sağlığı giderse, bunların hiçbir anlamı yok!

F.Ö.: Ben devamlı endişe halindeyim. Mesela Cem, Roma'dan İstanbul'a dönecek diyelim; "Havaalanına gitti mi, uçak şehre indi mi?" diye endişe ediyorum. Sevdiğim insanları düşünürüm hep.

Baba olsaydınız zor olurmuş sizin için...

F.Ö.: Felakettim. Şimdi Cem'in çocuğu için de felaket olacağım.

Cem Bey siz de dayısınız...

C.Y.: Hem dayı, hem de amcayım.

F.Ö.: Onun çok endişesi olmaz.

C.Y: Var benim de, olmaz mı!

ÇOCUK KAFASI BENİM İÇİN ÇOK KIYMETLİ!

Baba olacağınız için içgüdüsel olarak bir değişim yaşıyor musunuz?

C.Y: Ben aslında çok eskiden beri bu duygudayım. Tabii ki de fiziksel olarak farklılık olacak, dokunacağım ona ama bu bana yabancı bir duygu değil! Çocuğa çok kıymet veririm ben, o karakterle aram iyidir. Bana göre çocuk; en kıymetli insan kafasına sahiptir... Ama dikkat etmezseniz körelir. Yetişkinlikte ise ekstradan kazanım yoktur!

F.Ö.: Kız çocuğu çok önemlidir benim için. Erkek-kız diye ayırmıyorum elbette ama kız çocuğunun hayata kattığı çok hoş şeyler var. İçinde kadınlığın olduğu her iş farklılaşıyor. Mesela Bernardo Bertolucci başarılı bir yönetmendir, çünkü filmlerinde kadınsı bir duyarlılık vardır.

KÜÇÜKKEN ŞENER ŞEN'LE ARKADAŞIZ SANIRDIM!

Kim size gelse şahane misafir olurdu?

F.Ö.: Benim ağırlamak istediklerimin hiçbiri artık yaşamıyor. 'Karşı Pencere'de rol alan Massimo Girotti, şair Wislawa Szymborska, beni reklam sektörüne sokan o hanımefendi artık yok! Cep telefonumda kayıtlı olan 60 isim de şu anda hayatta değil. Onların numaralarını silmiyorum. Bazen "Arasam mı?" derim. Beni manyak sanmayın; hayatımdan kimseyi çıkaramıyorum.

C.Y.: 'Şahane misafir' bizim için seyircidir. O zaman vazifesini yapmış oluyor film; duygular paylaşılınca daha kıymetli oluyor. Evimde ise mesleğimle bağlantılı tüm komedyenlerin bir arada olmasını isterdim. Ben 12 yaşındayken Şener Şen ile arkadaş olduğumu ama pek sık görüşemediğimizi sanırdım. Şimdi bu fiziksel bir hâl aldı ve ona bir telefon kadar yakınım! Bu filmde olan şeyler de insana uzak değil! Siz iyi bir ev sahibiyseniz, evinizi temiz tutarsanız, misafiriniz de çok olur.

Yönetmen Ferzan Özpetek'in; oyuncu 'Pietro'nun korkularıyla yüzleşme sürecini anlattığı son filmi 'Şahane Misafir' 6 Nisan'da Türkiye'de gösterime giriyor. Cem Yılmaz'ın da hayalet 'Yusuf Antepli'yi canlandırdığı filmde; gerilim, dram ve komedi bir arada... Gösterim öncesinde buluşan Özpetek ve Yılmaz; filmin perde arkasını Yeni Aktüel'den Neslihan Perker'e anlattı. İşte ikilinin 'Şahane Misafir', korkular, çocuklar ve çekim süreciyle ilgili samimi açıklamaları:

Komedi unsurları filmin neresinde devreye giriyor?

FERZAN ÖZPETEK: Gerilim sinemasını bilen seyirciler için, çok da 'gerilim' değil. Tüm ekip filmin İtalya'daki gösterimini aileleriyle beraber izledi. Işık şefinin eşi de yakınımdaydı. Kendisi önce "Ay yapma" derken, sonra gülmeye, ardından ağlamaya başladı. Oyuncuların makyajlı hali için "Adamlar ne kadar yakışıklı görünüyor, erkeklerin gözlerine sürme sürmesi lazım" dedi. Film kendini bırakan seyirciyi alıp götürüyor. Bu arada Cem'in öyle bir sahnesi var ki; insanı ağlatıyor gerçekten.

ÇALIŞKAN BİR SETTİ

İtalyanlar'la çalışmak nasıldı?

CEM YILMAZ: Ferzan'ın setindeki herkes konusunda uzman; kimse eli cebinde gezmiyor, işlerinde çok iyiler. Çok çalışkan bir setti, herkesin fikri vardı. Bizim setlerde ise tersidir; birini çevirip "Ana karakterin duygusu ne olsun?" diye sorduğunuzda, "Abi onu bilmem de 6'da paydos olacak" diyebilir.

Siz filmde bir hayaletsiniz...

C.Y.: Evet, hayaletim. Bu hayaletler canlı karakterler olmayı arzulayan bir grup...

F.Ö.: Onlar için 'varlık' kelimesi daha uygun aslında...

Bu hayaletlerin sorunu nedir?

C.Y.: Bizim hayalet olmakla ilgili bir fikrimiz yok! Sadece var olmak istiyoruz. Sahneyle ilgililer, meslekleri aktörlük. Baş karakter 'Pietro' da oyunculuk sevdasına girmiş ama kendisiyle ilgili bazı şüpheleri var. F.Ö.: Onlar hâlâ sahneye çıkacaklarını zannediyor, yani olmadıklarını bilmiyorlar.

İnsanı buruk hissettiren bir durum bu aslında...

F.Ö.: Evet! Yemek yemek istemiyorlar mesela. Ama hayalet oldukları için değil, sahneye çıkacaklarını zannettikleri için. Yaşadıkları eve 70 yıl içinde bir sürü insan gelip gitmiş ama hepsi de korkup kaçmışlar. Hayaletler her şeyi görüyor; yaşanan tüm değişimi, cep telefonlarını falan... 'Pietro' da o eve taşındığında çok korkuyor ama sonunda onlarla muhatap oluyor.

İlk muhatap da 'Yusuf Antepli', öyle değil mi?

C.Y.: 'Pietro' da oyuncu olduğu için, sahneye çıkmadan önce yaptıkları provalar çakışıyor. Herkes birbirinden şüphe ediyor. Bu arada evde hayalet varsa; tıkırtı duyarsın ve gerilirsin. 'Şahane Misafir' fantastik olmakla birlikte; filmdeki hayaletler, duvarlardan geçen, havalarda uçan karakterler değil. O sahnede bulunan herkes orada ve gerçek. Bu durumdan da eğlenceli şeyler çıkıyor.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.