Hulûsi TUNCA
‘KARNI VAR.. KALÇASI VAR.. AYNI KADIN GİBİ..’
Aşık Veysel, Hümeyra’nın gitarını uzun uzun ‘yokladı’ ve şöyle dedi:
‘KARNI VAR.. KALÇASI VAR.. AYNI KADIN GİBİ..’
Diyarbakır’da dünyaya geldi (1910). Kadıköy’deki Saint Joseph Lisesi’nde başladığı orta öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı (1931). Paris’e giderek Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi (1939). İkinci Dünya Savaşı çıkınca Türkiye’ye döndü. ‘Otuzbeş Yaş’ adlı şiiriyle CHP Şiir Yarışması’nda birinci oldu (1946). Ağır bir hastalık geçirdi (1954). İki yıl kadar tedavi gördü. Tedavisine devam edilirken Viyana’da hayata gözlerini yumdu. Ankara’da toprağa verildi (26 Ekim 1956). Cahit Sıtkı Tarancı, o gün bugündür unutulmadı..
Yağmurlu bir sonbahar akşamı, beş kişi bir dolmuşta evlerine dönüyorlardı (1966). Şoför radyoyu açtı. Aşık Veysel’in türküleri çalıyordu. Önde şoförün yanında oturan genç kız, pür dikkat kesilmiş türküleri dinliyordu. İçi ezik, gözleri dolu dolu. Evine varır varmaz aldı gitarını hemen eline. Başladı az önce radyoda dinlediği türküleri çalıp söylemeye. O kız; Hümeyra’ydı..
Mayıs 1969’da Hümeyra’nın ilk plâğı yayınlandı. Ön yüzünde Aşık Veysel’den ‘Güzelliğin On Para Etmez’, arka yüzünde Karacaoğlan’dan ‘Ölüm’…
Aynı yıllarda bir dost meclisindeyiz. Hümeyra, Aşık Veysel’in huzurunda ona gitarıyla, bestelediği Aşık Veysel şiirlerini dinletiyor. Veysel, şaşırmış soruyor:
-Kim bu benim şiirlerimi okuyan kız? Adı ne, sanı ne? Tarif edin onu bana!
‘Ustam; kara gözlü, kara kaşlı, selvi boylu bir kız. Adı da Hümeyra..’
-Verin bakayım bana, çaldığı o garip sazını!
Alır gitarı eline. Uzun uzun inceler. Ve devam eder:
-Sapı çok geniş, telleri de çok. Karnı var, kalçası var. Aynı kadın gibi… Adı ne bunun?
‘Gitar..’
-Gitar demek (Sonra Hümeyra’dan yana döner) Ağzına sağlık kızım, pek güzel okumuşsun. Ağzına sağlık evlâdım…
Cahit Sıtkı Tarancı, estetik ve bireysel bir görüşle, hemen bütün şiirlerinde ölüm temasını işledi. Hayatındaki değişiklikleri, ölümlü bir yaratık oluşunu, ruhi bir acı duyarak ama hiçbir metafizik düşünceye kapılmadan ve hiçbir avuntu aramadan ortaya koydu. Şiirlerini bir takım söz oyunlarıyla süslemeye değiştirmeye gerek duymayışı sonucu sade, açık bir anlatıma ulaştı.
Hümeyra, 1947 yılında Ankara Hukuk Fakültesi Dekanı Muvaffak Akbay’ın kızı olarak dünyaya gelmişti. 5 yaşında baleye başladı. 21 yaşına geldiğinde gitar çalıp, besteler yapan, sekreterlik, muhabirlik hatta mankenlik ve foto-modellikle uğraşan, içi müzik sevgisiyle dolu, kıpır kıpır bir genç kızdı.
Takvimler; üzerinde 1’den 29’a, 30’a, 31’e nice yapraklar sararttı. Yıllar geçti. Demiştik ya Cahit Sıtkı’nın şiirleri daha çok ölüm üzerineydi diye. Ve Hümeyra yıllar aradan sonra bir ‘ölüm’ öyküsüyle Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Sessiz Gemi’siyle kendini aştı.
Türk Halk Şiiri’ne karşı büyük tutkusu olduğunu söyleyen Hümeyra, ‘Geri Dönülmez Yoldayım/ Ey Sevgili Sevgilim’ ile ününü devam ettirdi. Yıllar sonra yapılan çıkışın bir devamı gerekliydi. Plâk şirketi yöneticileriyle günler geceler boyu süren toplantılar yapıldı. Ve sonunda Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Otuz Beş Yaş’ şiiri üzerinde karar kılındı.
Hümeyra, şimdi 28’inde. Yolun yarısına daha tam 7 koca yıl var eğer sahiden de ‘Yaş otuz beş, yolun yarısı eder’se..
(20 Ağustos 1975 tarihli Hey dergisinden)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.