KAYAHAN’IN ‘KAR TANELERİ’Nİ YAZMASINDA HEY’İN KATKISI NEYDİ?

Milliyet Dergi Grubu’nun (Hey, Hey Girl, Müzik Magazin, Tele Magazin, Milliyet Çocuk, Milliyet Kardeş) artık kabına sığmayıp, benim için unutulmaz ‘Nuruosmaniye Cad. No. 65-67 Cağaloğlu’ adresindeki Milliyet Gazetesi binasından ayrılıp, pek yakınlardaki (Sultanahmet’e giden Prof. Kazım İsmail Gürkan caddesindeki) eski Kızılay binasına taşındığı günlerdi..

Hey ve Hey Girl için en üst yani 4. kat ayrılmıştı.. Yıllar boyu Milliyet’in binasında olduğu gibi yeni binamızda da gelenimiz gidenimiz eksik olmadı.. Günün, akşamın her saati.. Tabii ki çoğunluk sanatçı dostlarımız.. Ya röportaj, ya kapak poster çekimi ya da ziyaret.. Derken bahar bitti, güz bitti, kış geldi..

Sevgili (‘rahmetli’ demeye hala dilim varmıyor, aynı Barış’a gibi Cem’e diyemediğim gibi..) Kayahan da o dönemde Ankara’daki evini boşaltmış ve İstanbul’a gelmişti müzik dünyasının (plak, sahne, medya) kalbi burada attığı için.. Soğuk mu soğuk bir kış günü.. Akşam üzerine doğru sevgili Kayahan geldi.. Hemen stajyer muhabirlerden biri (adını yazmayacağım çünkü artık onu da medyadan çok yakından tanıyorsunuz) binamıza 50 metre kadar mesafedeki Tekel’in yolunu tuttu..

Stajyer muhabir kardeşim; Türk medyasının unutulmaz foto muhabirlerinden Yaşar Saygı’nın sevgili karısının işlettiği Tekel’den iki- üç cep kanyağını kaptığı gibi 5 dakika sonra geldi.. O sırada çaylar çoktan söylenmiş ve yarıları içilmişti.. Bardakların kalan boş yarıları da kanyak ile doldurulup, kanımız iyice bir kaynadığında muhabbet de almış başını gitmişti..

Dışarısı zifiri karanlık.. Bir ara şöyle bir kafamızı uzattık.. Lapa lapa kar yağıyor.. Kayahan, saatine baktı ve ‘Çocuklar evde yalnız.. Henüz İstanbul’a tam alışamadılar, kalkalım mı?’ dedi ve kalktık.. Bekarım, karşıda (Üsküdar) oturuyorum.. Karşıda oturan diğer Hey’ciler ve ben, elbette Kayahan’ı da yanımıza alıp doluştuk benim emektar Renault’ya.. Koyulduk yola.. Köprü sapağına geldiğimizde Kayahan’ı da indirmenin vakti gelmişti.. Çünkü o yeni mekanı Levent’e devam edecekti.. ‘Beni merak etmeyin hemen bir taksi bulurum’ dedi.. İndi.. Gitti.. O sırada lapa lapa yağan kar çoktan tipiye dönüşmüştü..

Ertesi gün oldu.. Geldik dergiye.. Çalıştık.. Öğleden sonra sevgili Kayahan çıktı geldi.. Elinde beyaz bir kağıt vardı.. Önce, dün gece bizden ayrıldıktan sonra taksi bulamadığını, bunun üzerine evine yürüyerek devam ettiğini, ama bu yürüyüşteki duygularını eve varır varmaz kağıda döktüğünü anlattı ve elindeki beyaz kağıdı uzattı..

‘Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın

Kol kola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri

Ah özledim hem de çok özledim ezberledim beklemeyi

Yollar benim umudumdur yoları kapatmayın

Yağmayın yollarıma durun kar taneleri

Yollar benim umudumdur yoları kapatmayın

Yağmayın yollarıma durun kar taneleri..’

Okuduk.. Güzel bir şiirdi.. Daha doğrusu Kayahan yazdığı için şarkı sözüydü ama melodisi yoktu.. ‘Var var’ dedi ve başladı söylemeye.. Müthiş bir şarkı çıkmıştı bir önceki geceki yürüyüşten.. Ne zaman ki Nilüfer ‘Kar Taneleri’ni plak yaptı, bıyık altından güldük; ‘Bu şarkının yazılmasında bizim de payımız var’ diye..

Işıklar içinde uyu sevgili Kayahan.. Dünya döndükçe o unutulmaz şarkıların dillerimizden, yüreğimizden eksik olmayacak..

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.