KEMER'DE "HEY GİDİ GÜNLER"
Canımlar, canımcımlar.. Hayli zamandır uzak kaldık birbirimizden.. Sadece sizden mi? İstanbul'dan da uzaklardaydım.. Bir festivali canlı canlı yerinde izlemeyeli o kadar olmuş ki! Siz deyin 'falanca yıl', ben diyeyim 'falanca yüzyıl'.. Son izlediğim festival yoksa Londra'daki açıkhava festivali miydi acaba?.. Hani şu Beatles'ın gençleri yani bizleri çılgına çevirdiği festival.. Hippilerin ortalığı katıp karıştırdığı festival.. Ne festivaldi ama.. Aklımda kalanlar;
Açılan sutyen sayısı: 152 bin 189
Görülen meme sayısı: 152 bin 189 çarpı 2
Geçersiz 'silikon saptanan' meme sayısı: 2 bin 456
Memelerin erkeklere göre dağılımı: Amaaaan ne bileyim işte öyle bir şeydi [bu son cümle için rahmetli Çiğdem Talu, Melih Kibar ve sevgili Erol Evgin'den özür çarpı özür dilerim..]
Şakalar bir yana.. Ne zamandır ülkemizde 'yerel bir belediye' adam gibi bir festival düzenlemediği için Nilüfer'in eski bir şarkısındaki gibi taa uzak yollardan oralara gitmektense İstanbul'da oturmayı yeğlemiştim..
Ama bu kez davet Antalya'nın şirin ilçelerinden Kemer'den.. Kemer'in 'yeniden seçilen' Belediye Başkanı sayın Mustafa Gül'dendi [aman diyeyim Mustafa Sarıgül ile karıştırılmasın.. Çünkü ben son yıllarda işini böylesine seven, işine böylesine dört elle sarılan, ilçesine sahip çıkan bir başkan daha görmedim.. Bizim İstanbul'dakiler dahil..]
Randevumuz Atatürk Havalimanı İç Hatlar Antalya uçağı standı önündeydi.. Tam saatinde orada oldum. Aman ki aman! Gören sanır ki; ekmeğin karne ile dağıtıldığı günler bitmiş, karneler iptal edilmiş, herkese bedava ekmek dağıtılıyor.. Ya da günümüze dair bir benzetmeyle 'Gel vatandaş geeellll.. Herkese on yüz milyon kontür bedava.. İster konuş ister mesaj at' diye bir çığırtkan bağırmakta..
'Kemer Yolcuları' maşallah çavuş üzümünün taneleri gibi ki ne çavuşu.. Ordu üzümü.. Bavulunu, çoluğunu, çocuğunu toplayan gelmiş.. 10 yüz sanatçı varsa.. 1000 yüz gazeteci ve efradı.. Eh bir hafta 'her şey dahil' bir tatil.. Üstelik sudan ucuz bile değil, bedava.. İşin orasını fazla kurcalamayayım; çünkü o kısım festivalin 'konuklar' bölümü listesini hazırlayan kardeşlere düşer ki.. Bana da laf düşmez..
Neyse efendim doluştuk kocaman uçağa.. Kaptan pilotumuz Antalya'ya uçuş mesafemizi söyleyip, uçuş süresini 45 dakika olarak açıkladıktan sonra havalandık..
Büyük bir ihtimalle beni Bakırköy'deki evimden Yeşilköy'deki havaalanına uğurlamaya gelen kızım Ecem Naz, daha eve dönemeden biz Antalya'ya kuş misali konuverdik bile..
Sonra gerçekten güzel bir karşılama.. Herkes otellerine.. Bizi Kemer Resort'a vermişler.. Sevgili Mine Koşan, kardeşi Ayda, menajeri, genç Pop'çular arasında bence şu an en zirvede olması gereken tek yorumcu; sevgili Tuğba Hatun ve sevgili yeğeni Zümra.. Bana sorarsanız gerçekten de Kemer'in en muhteşem oteliydi.. Otel; tıka basa dolu.. Dolu da.. Ruslar'la, Almanlar'la.. Arada bir iki Türkçe konuşana rastlayınca nasıl da mutlu oluyorduk..
Sahi konudan uzaklaşmayalım..
Kemer 6. Altın Nar Kültür ve Sanat Festivali idi etkinliğin adı.. Bendeniz cennet kuşuna da son kitabı 'Hey Gidi Günler'i imzalama görevi verilmişti.. Zaten 'imza atmak' için gelen iki kişiydik.. Bir ben ve bir de sevgili Abdullah Koçoğlu.. Ya da herkesin bildiği adıyla Joker Abdul.. O da 'Farkındalık ya da Farkındanalık' adlı gerçekten de son yıllarda okuduğum en güzel 'kıssadan hisse' dokundurmalarla bezenmiş kitabını imzalamak için Kemer'deydi.. Farklı günlerde buluştuk Kemerliler'le..
İlk gece 'kortej var' dediler.. Lacileri çektim.. Kravatımı taktım.. Üstü açık mini ciplerden birinin arkasına sevgili Tuğba Hatun ile kuruldum.. Pardon kurulamadım, ayakta durdum.. Halkımı selamladım 'Çoban Sülü' edasıyla.. Çiçekler attım, atılan çiçekleri kabul ettim.. Sonra dediler ki, 'Başkanın hoş geldin daveti var..' oraya gidiyoruz..
Gittik.. Partinin adı 'Köfte Rakı Partisi'.. Son yıllarda bu kadar lezzetli köfteler yediğimi hatırlamıyorum Tekirdağlılar bağışlasın.. Ve derken partinin verildiği park alanı sanatçı ve gazeteci dostlarla dolmaya başladı..
Eskiden İstanbul'da eski sanatçı-gazeteci dostlarla en çok 'Altın Plak' gecelerinde karşılaşırdık.. Sonra devir değişti.. Plaklar da bitti dolayısıyla altın plaklar da.. Yıllar geçtikçe cenaze törenlerinde karşılaşmaya başladık eski dostlarla.. 'Ah'larla, 'vah'larla..
Şükür bu festival vesile oldu da gene yıllardır görmediğimiz bir dolu dostu karşımızda bulduk.. Zihni Cinan'dan Selahattin Alpay'a.. Engin Evin'den Kartal Kaan'a.. Daha kimler kimler.. Cemile Kutgün Hanımefendi'yi mi sorarsınız, İzzet Altınmeşe'yi mi?.. Herkesler oradaydı.. Ve tabii ki '10 numara'.. Festivalin en büyük yükünü çekenlerden sevgili Erşan Başbuğ..
Görkemli havai fişek gösterisinin muhteşem görüntüleri altında köftelerimizi yer [ağzınızı sulandırdıysam bağışlayın] buzlu rakılarımızı içerken? Bir delikanlı sokuldu yanıma:
-Hikmet Bey..
-Hayır efendim Hulusi Bey..
-Şakayı bırakın siz Hikmet Bey'siniz..
Hayatımda tek tanıdığım Hikmet Bey, bizim sevgili Ercan Saatçi'nin biricik babacığı Hikmet Amca ki orada olmasına.. Benimle karıştırılmasına imkan yok.. Ama delikanlı ısrarlı:
-Dakikalardır arkadaşlarla sizi kesiyoruz [bakışlarla anlamında].. Siz Hikmet Bey'siniz..
-Canım, ciğerim vallahi değilim..
Bir ara kendimden şüphelenir oldum ve çıkarıp basın kartıma bi daha baktım.. Yok yok ben Hulusi Tunca'yım.. Ama delikanlıya gel de anlat.. Bu kez ben sordum:
-Hikmet Bey de hangi Hikmet Bey?
-Hah kabul ettiniz değil mi Hikmet Sami Türk olduğunuzu..
Haydaaaa? Atilla Mayda? Buna kim inanır?.. Kadir İnanır.. [len 'Avrupa Yakası'nın Burhan'ı beni de kendine benzettin ya.. Helal olsun..]
-Farz edelim kabul ettim, n'olacak?
-Abi n'olacağı var mı? Geçen sefer yarım kalan işi bu gece tamamlayacak ve seni vuracağız..
Anaaaaa! Gerçek bir anda gözlerimin önünde şekillendi..
28 Nisan 2009'da Ankara'da Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Anayasa Hukuku dersi için sınıfa giren eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün arkasından gelen ve kendisini öğrenci gibi gösteren bir kız, üzerindeki 'bombalı düzeneği' patlatmak istemiş, ancak Türk'ün korumaları tarafından anında etkisiz hale getirilmişti.
Len oğlum delikanlıyız ama aldı mı bir korku.. Etraf sanatçı, gazeteci, koruma kaynıyor ama bu gençlerin n'apacağı belli mi olur?
Gelgelelim delikanlı öyle sevimli öyle güler yüzlü ki bırak topuğa sıkmayı, limon bile sıkamaz!
O sırada sevgili Nurcan Sabur, az ileriden seslenmez mi?
-Hulusiiiii, hayatında en son ne zaman maymun gördün?
O telaş içinde bile espriyi kapmıştım:
'Engin Evin mi geldi yoksa?..'
Sonra bir kahkaha.. Engin'in sesini duydum:
-Oğlum şu maymun esprisini unutmayacak mısın?
E nasıl unutayım.. 'Ah Dede' diye şarkı yapıp 'maymunluğunu' ilan eden sen değil misin?..
Nurcan Sabur ve Engin Evin'le aramda geçen konuşmalardan sonra 'suikastçı genç' benim Hulusi Tunca olduğuma inandı..
Yanımdan giderken şöyle dedi:
-Abi elimiz boş gitmeyelim, hiç olmazsa çıkışta topuğuna sıkayım!
Güleni fena yaparım!
Çıkış saati geldi.. Topuklarımı tuta tuta [n'olur n'olmaz] otelime döndüm..
Sonra her gece ayrı bir 'ziyafet'.. Müzik, gösteri, şov.. Ne ararsanız vardı Kemer'de.. Ve benim imza günüm geldi çattı.. Konserlerin verildiği stadın 'halk girişi'nde bir stand hazırlandı.. Üzerime bir Kemer tişörtü geçirdim.. Sevgili Selçuk Alagöz de kitapta kendisi ile ilgili sayfayı ayırdı.. Bir ben imza attım bir o..
Bu arada unutmadan; imza gününün tam orta yerinde iki genç geldi.. Ellerinde bir tişört.. 'Sizin gibi aydın bir yazara bu tişört yakışır' dediler.. Ve ellerindeki tişörtü hemen üzerime geçirdim.. Önünde ulu önder Atatürk'ümüzün bir portre resminin, arkasında da imzasının olduğu tişörtü ölüne kadar giymezsem.. Saklamazsam.. Canım kızım Ecem Naz'a emanet etmeden gidersem.. Yattığım yer haram olsun bana..
Derken sayın başkanımız geldi.. 'Festivale katkılarımdan dolayı' plaketimi verdi.. Önce 'altın' sanıp 'Oh be sonunda zengin oldum' dediğim plaket ne yazık ki altın çıkmadı.. Ama benim için 'altın'dan da değerli olarak şu an evimin baş köşesindeki yerini çoktan aldı bile..
Kim ne derse desin.. Son 5 yıldır yaşadığım en güzel günlerdi Kemer'deki günler.. Sayılı günler çabuk bitti..
Doluştuk gene uçağa.. Döndük İstanbul'a..
Yeşilköy'de uçaktan indikten sonra atladım [affedersiniz] bindim [gene affedersiniz] aaa ne diyeceğim yaaa.. İlişiverdim bir taksiye.. 'Bakırköy' dedim..
Gençten bir şofördü..
'Abi' dedi 'Sizi hiç Hikmet Sami Türk'e benzeten oldu mu?...'
Yemin billah ediyorum.. Espri ya da yazıyı bağlama anlamında kurulmuş bir cümle değil.. Genç şoför arkadaş aynen böyle dedi:
'Abi.. Sizi hiç Hikmet Sami Türk'e benzeten oldu mu?...'
Başta Sayın Mustafa Gül olmak üzere bu festivale yeniden hayat veren herkesi kutluyor, tüm Kemer halkına sonsuz sevgilerimi, saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum..
Not! Hemen 5. kitabımı yazmaya başladım.. Ki.. 7. Altın Nar Festivali'nde gene bu güzel insanların arasında olayım..
Sevgilerimle.. Saygılarımla..
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.