H.FEHMİ KETENCİ
KURAL MI, ETİK Mİ?.. O DA NEYMİŞ Kİ!....
Televizyonların toplum üzerindeki etkisini bilmeyen yoktur. Dünyanın en etkili kitle iletişim araçlarından biridir televizyonlar? O nedenledir ki dünya ülkelerinde genel yayın kuralları çerçevesinde bu yayınlar etkin bir şekilde denetlenirken biz de dahil bir çok ülkede televizyon yayınlarını denetleyen özel yasalar ve bu tasanın uygulanmasını sağlayan kurumlar vardır.
Ülkemizde bu kurum, kısa söylenişiyle RTÜK, açılımı ise; Radyo Televizyon Üst Kurulu'dur. Birinci görevi de Türkiye'de ulusal ve yerel bazda yayın yapan tüm radyo ve televizyon yayınlarının yayınlarını denetlemek ve yasalara ve yayın ilkelerine aykırı davranışta bulunan yayın kuruluşlarına gereken cezaları vermektir.
Bilindiği gibi Avrupa'daki yayınların denetlenmesi amacıyla Avrupa Yayın Birliği'nin öncülüğünde ve bir çok Avrupa ülkesinin imzaladığı "Sınır Ötesi Yayınlar Sözleşmesi" ülkelerdeki yayınları düzenleyen, denetleyen yasalar ve yasal düzenlemeler için önemli bir kaynaktır.
Türkiye; "Sınır Ötesi Yayınlar Sözleşmesi"ni ilk imzalayan ülkelerden biridir ve bunun paralelinde yayınların yayın ilkelerini ve denetimini sağlayan yasalar hazırlanmış, bu yasaların uygulanmasını takip eden kurumlar oluşturulmuştur.
İşte bu kurumların en önemlisi RTÜK'tür?
Bu kurum RTÜK'tür de yapması gerekenleri yeterince yapabiliyor mu ona yanıt vermek oldukça zordur? Son zamanlarda - radyoları sıkı bir şekilde takip edemediğim için bilemiyorum ama- ekrana yansıyanlara bakılınca RTÜK'de işin ucunu bıraktı gibi görünüyor? Aslında RTÜK'ün de işi zor. Televizyon yayın kuruluşlarındaki bu kutuplaşmadan dolayı iki arada kalmış gibi görünen bir durum var? Bir tarafta; iktidardaki siyasal yelpazeye yakın olan, hükümet yanlısı olduğunu alenen gösteren bir medya grubu var ki bu yanlılığı alabildiğince cüretkar kullanabiliyorlar? Diğer tarafta ise siyasi yelpazenin muhalefet tarafında, hükümet karşıtı olan bir grup? Bu arada RTÜK ne yapsa kimseye yaranamaz. Hele bağlı olduğu kanalın yayın kuruluşlarını yoğun olduğu bir ortamda adalet sağlamak oldukça zor olsa gerek. Bunu fırsat bilen karşı kurumlar da ellerinden geleni ardına koymuyorlar..
Tüm bu kadar lafı ne için yazdım.. . Tabii ki bir nedeni var.. Şu sıralar ekranlara gelen ve her tür denetimden uzak gibi görünen programları genel çerçevede konu edeceğiz de ondan..
Ekranın gündüz kuşağında Elelerine geçirdikleri kanalları babasının kanalı gibi kullanan, yaptıklarını sadece gündem yaratmak ve de buna bağlı olarak reytinglerin en üst sırasında yer alabilmek için kural tanımadan ekranda her şeyi söyleyebilenlerin, yapabilenlerin "cirit" attığı bir ortamda, bu işi denetlemek görevi olan bir kurumdan söz etmemek mümkün mü?
Burada şimdi, sabah ve gündüz kuşağı programlarında yapılanları sıralamaya kalksam sonu gelmez bir yazı dizisi olur çıkar? Hemen hemen herkes bunların neler olduğunu artık yüksek sesle telafüz eder hale geldiler.. Onlar artık bu programlarda akıllarına gelen her şeyi yapabiliyorlar, buldukları bir konuyu ve ona bağlı olarak ekrana çıkardıkları konuk veya konukları toplum yarası, sosyal sorun olarak gösterip toplumsal bir olaymış gibi allayıp pullayıp sorumsuzca ekrana taşıyabiliyorlar.
Hem de, toplum geleneklerini hiçe sayarak. Özel yaşamın gizliliğini, toplumsal sorumluluğun gerekliliğini gözardı ederek reyting uğruna ekran kirliliği yaratmada birbirleriyle yarışıyorlar?
Münferid olayları toplumsal bir olaymış gibi göstererek, toplumsal bir yaraya çareymiş, çözümmüş gibi sunarak, ama,yarayı daha da kanatmaktan başka bir şey yapmadıklarını göremeyerek?
İşte böylesine bir ortamda bu yayın karmaşası devam ediyorsa?
Ve tüm bu saçmalıklara, kural tanımazlıklara engel olamayan, asıl görevini yerine getiremeyerek dur diyemeyen RTÜK de bizim gibi izleyebiliyorsa? Bu ülkede yapanın elinde yaptığı kar kalıyor demektir?
Vah benim memleketimden yansıyan fotoğraftaki insan manzaralarına vahhh!...
"AYRICALIK"TAN ŞİKAYET EDENE BAKIN!...
Geçtiğimiz günlerde Hürriyet Gazetesi Kelebek eki yazarı ve "Full Ekran" programının sunucusu gazeteci arkadaşımız Cengiz Semercioğlu'nun Sarı Basın Kartları'na İspark'a ait otoparklarda uygulanan indirimlerle ilgili Kelebek'teki köşesinde yazdığı bir yazı gözüme ilişti.. Yazının başlığı "Sarı Basın Kartına Otopark Neden ücretsiz".
Sevgili Semercioğlu, bu başlığının altında yazdığı yazısında Sarı Basın Kartları'na İspark otoparklarında sağlanan bu ayrıcalıktan rahatsız olduğunu belirtiyor ve şunu söylüyor; "? İspark'ın böyle bir uygulaması olduğunu bilmiyordum. Belediye otobüsleri, metrolar hala ücretsiz, sarı basın kartı olan gazetecilere. Toplu taşımaya itirazım yok da özel aracını yola park eden gazeteciye bu ayırım niye?"
Sevgili Cengiz Semercioğlu, haberdar olmadığın konu, eğer Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesiysen sana da bildirilmiş olması gerekirdi. Cemiyet ile İspark arasında aylar önce yapılan anlaşma ile böyle bir olanak oluşturulmuştur. Dediğin gibi ve de itirazının olmadığını söylediğin belediye otobüsleri, metro, tramvaylarda hala sürdürülen sarı basın kartına ücretsiz meselesi, cemiyetle İspark arasında yapılan anlaşmayla otoparklarda da uygulanmaya başladı. Emekli, işsiz ve hasbelkader bir araba sahibi gazeteciler için iyi de olmuş. Bu bir ayrıcalıksa-ki sana göre bir ayrıcalık- bu küçücük ayrıcalığın seni rahatsız eden yani nedir anlayamadım. "?Gazeteciler özel araçlarını neden bedava olarak otoparka park ederler. Bu ayırım niye.. Son model arabasıyla, jipiyle iş için değil de tamamen kendi keyfi için-ki gazeteci her zaman gazetecidir- gezen gazeteciler niye otoparka para ödemezler?"gibi gerekçelerle indirimli telefon tahsisi ve ödemesi örneğinde belirttiğin ve yetişemediğin için hayıflandığın olayla eşleştirerek bunu bir "kıyak" olarak değerlendirmeni anlamak mümkün değil..
Bu, senin tabirinle büyük "kıyak"la ilgili mini bir araştırma yaptım. İstanbul'un birkaç büyük kapalı, açık İspark otoparkına ve de caddelerde parkomat sistemiyle çalışan otopark sorumlularına; "Gün boyu kaç sarı basın kartlı otomobil bu parklara park etti bugün" diye sordum? Aldığım yanıtlar sana göre "kıyak"mı bak bakalım? Bir otoparka gün boyu iki sarı basın kartlı- bu otopark 400 araçlık.. Bir diğerinde bir.. Caddedeki otoparklardan hiç birinde ise sarı basın kartlı otomobil park etmemiş?. Toplamda bu sorduğum otoparkların kapasitesi 1500 aracın üzerindeydi?
İş sarı basın kartının sağladığı, senin tabirinle "kıyaklar"a gelince saymakla bitmez ve gördüğün dibi İsparklar'daki oran, listeyi ne kadar uzatırsan uzat, kıyaklar sıralamasının sonuna bile denk gelmez. Bu sözünü ettiğin "kıyaklar"ın bir çoğundan her gazeteci gibi senin de sonsuz yararlanmadığını söyleyemezsın.. Kıyak'tan söz edilince "az kıyak" "çok kıyak" diye de kategorilere ayıramazsınız?Önemli olan kıyaklara yelken açıyor musun açmıyor musunuz?
Faal gazeteci Cengiz Semercioğlu olarak sarı basın kartının sağladığı, senin tabirinle bu kıyaklardan rahatsız oluyorsan, o zaman otoparklarda günlük yaklaşık oranını verdiğim küçük rakamlarla uğraşmayacaksın.. Çok büyüklere bakacaksın.. Ve bun söylerken de öncelikle kendin o kıyaklardan yaralanmayacaksın? Jeep meselesine gelince; benim hiç jeep'im olmadı. Jeep'i olan gazetecilerin ise arabalarını gidip te özellikle İspark otoparklarına özellikle bedava olduğu için park etmek isteyeceklerini hiç sanmıyorum..
Sarı basın kartı sahibi olmak zaten başlangıçta bir ayrıcalıktır? Ayrıcalıklar rahatsız ediyorsa ben olsam, ayrıcalıklarından rahatsız olduğum o sarı basın kartımı, az "kıyak" çok "kıyak" ayırımı yapmadan gider iade ederdim..
Ayrıca da; İspark otoparklarından yararlananların çoğu faal gazeteciliği bırakanlar, emekliler ve de işsiz gazetecilerdir. Faal gazeteciler park ücretlerini belgesi karşılığında çalıştıkları basın kuruluşlarından alabiliyorlar. O nedenle onların özellikle de bedava İspark otoparklarını tercih edeceklerini, Jeep sahibi olanların ise bunu düşündüklerini hiç sanmam..
YORUM FARKI!...
SEDA SAYAN'DIR NE SÖYLESE YERİDİR!...
Gündüz kuşağını çok izlenen bir o kadar da tepki çeken programlarından olan "Seda Sayan Sabahların Sultanı" programında Ekranların Kadırgalısı Seda Sayan yorum farkıyla ve toplumsal sorunu çerçevesine uydurarak yine yaptı yapacağını ve RTÜK'ün kafasını karıştırdı.
Seda Sayan; geçtiğimiz günlerde yayınlanan programında ''Üç yıldır cinsel açıdan birleşemediklerini'' söyleyen evli bir çifti konuk etmiş ve birleşme sıkıntısı çeken bu çift için Doktor Haydar Dümen'den yardım istemişti. Konu bu haliyle RTÜK'ün gündemine taşınmış ve RTÜK'ün AKP'li üyesi İlhan Yerlikaya bu yayında; ''Evli bir çiftin üç yıldır cinsel beraberlik yaşayamaması gibi, son derece özel bir sorununun, kişilerin görüntüleri ile birlikte, milyonların önünde ekranlara taşınarak deşifre edilmesi, hem bu insanların rencide edilmesi, hem toplum önünde küçük düşürülmesi, hem de özel hayatlarının açık edilmesi açısından yayıncılık etiği ile bağdaşmamaktadır'' diyerek, "Toplumun değer yargılarına aykırılık olduğu" gerekçesiyle Kanal D ve Seda Sayan'a ceza verilmesini istemişti. Ancak; Kurul AKP kontenjanından seçilen diğer üyelerinin oylarıyla bu konuda cezaya gerek görmemişti.
Yerlikaya bunun üzerine karara muhalefet şerhi koymuş ''Programda sunucu; "Haydar Dümen hocamıza, buradan bir çiftimizi gönderiyorum. İnşallah, evliliklerini kurtaracaklar ve hocamızın sayesinde inşallah, birleştiklerinin haberini buradan alacağız" demiştir. Bu sözleri saat 12.56'da yayınlanmıştır'' diyerek kurulun verdiği bu karara katılmadığını söylemişti..
Ekranların Kadırgalısı ne yapsa yeridir? Sosyal yaralara parmak basması ile de adından söz ettiren Seda Sayan zaman zaman "dili kemiği yoktur" söylemine uygun davranarak tavrını sürdürüyor.
Ne diyelim, beklide programı on yılı aşkın süredir sürdürebilmenin sırrı buradadır? Kimbilir?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.