MAGAZİN MUHABİRLİĞİ NEREYE KOŞUYOR ?
www.magazinkolik.com yolculuğumdaki ikinci yazımda magazin ve magazin muhabirlerinin gidişatını irdelemek istiyorum? Hepimiz topluca nereye koşuyoruz acaba? Yani biz magazin muhabirleri, omuz omuza çalıştığım meslektaşlarım?
Yer Bodrum: Ahu Tuğba arabasından iniyor bir yandan da bağırıyor ve az sonra muhabiri dövüyor, el kaldırıyor, "Niye takip ediyorsun, senden rahat yok mu?" da tamı tamına kullandığı bir cümle?
Ahu Hanım saatler önce beachlerden birinde güneşlenirken, yanında genç bir erkekle görüntülenmiş aynı ekip tarafından, akşama doğruda otelinin ya da evinin yolunu tutarken, aynı ekip arabası ile Ahu Tuğba'yı takibe almış? Ve işte bu takip böylesi utanç verici kelimelerle noktalanmış, ve işte bu utanç verici kelimeler sanki programın ve de muhabirin başarısı gibi o magazin programında dakikalarca tanıtım verildikten sonra yayınlanıyor: "Çılgına dönen ünlü sanatçı star magazin ekibine saldırdı."
Peki Ahu Tuğba niçin saldırdı ekibinize? Durup dururken mi? Bu sanatçı çok kötü de biz magazin muhabirlerine yanlış mı davranıyor?
Örnek öyle çok ki; Bülent Ersoy'un 20 günlük kocası bir hanımla yakalanmış, tüm magazin muhabirleri Bülent Ersoy'dan alacakları tek bir kelimenin peşinde... Gazeteler-televizyonlar tüm ekiplerini seferber edip, bir bölümünü Ersoy'un evinin önüne, bir bölümünü havaalanına yerleştirmiş? Antalya'da ekibi olanlarsa falcısı Arzu Hanım'ın eviyle, Antalya Havaalanı'nda tam 2 gün 3 gece nöbet tutturmuşlar muhabir ve kameramanlarına; tutturmuşlar ama bir türlü Bülent Ersoy'u bulamamışlar; ama kalkıyorlar "biz o kadar evinizin önünde bekledik, günlerdir sizi arıyoruz, lütfen bir açıklama yapın" deyince Ersoy'dan "programımda konuşacağım" açıklamasını alınca da, o nöbet tutulan saatlerin hesabını sormuşlar; vay sen misin konuşmayan!
Bülent Ersoy aynı canlı yayında "Ben size beni evimde, havaalanında bekleyin mi dedim de bana nöbet tuttuğunuz saatlerin hesabını soruyorsunuz" demiş, kötü olmuş? Vay efendim sen misin bunu söyleyen; sanatçı yine kötü!
Yaklaşık 2 yıldır, sanatçılar özellikle gece klubü çıkışlarında, ya da günün herhangi bir saatinde magazin muhabiri arkadaşlarım tarafından evlerine, ya da gittikleri yere kadar araçla takip ediliyor. 2 yıl öncesine kadar bu tip takiplerin olma sayısı 1 ay içinde belki 1 en fazla olayın büyüklüğüne göre 2'yi geçmezdi. Ne var ki son yıllarda az öncede söylediğim gibi bu takipler öylesine çoğaldı ki? Peki bizim böylesi bir takibe hakkımız var mı? Araştırmadım bilmiyorum, ama gönlüm hakkımız olmadığını söylüyor. Çünkü o zaman işin suyu çıkıyor.
Gülben Ergen'in sözleri geldi aklıma, geçtiğimiz günlerde söylemiş... "Magazin en kötü yazını yaşıyor" demiş?. Ben bu konuda Gülben Ergen'e katılıyorum.
Günde en az 3, en çok 5 haberin takibini yapan ve 15 yılımı mesleğime veren biri olarak görüyorum ki, çekime gittiğim yerlerdeki gerek halk, gerekse orada bulunan sanatçıların bizlere saygısı eskisi kadar yok? Öyle çok üzülüyorum ki bu duruma? Nasıl olsun ki? Yaptıkları takiplerdeki yedikleri dayakları, işittikleri sözleri sanki güzel bir olaymış gibi bir magazin programı yayınlarsa ve tüm televizyon izleyicileri bu duruma gözleri ve beyinleriyle şahit olurlarsa, nasıl saygı duyabilirler ki magazin muhabirlerine?
Sanatçı diye geçinen şahıs, muhabire "dangalak" derken, bu saatlerce ekranlarda yayınlanıyorsa, nasıl magazin muhabirine saygı duyulabilir ki?
Bir magazin muhabiri ya da kameramanı, "haksız yere" azar işittiğinde, dayak yediğinde, küfüre maruz kaldığında, kimse birleşip tavır koyamıyorsa, nasıl magazin muhabirine saygı duyulabilir ki?
Magazin muhabiri arkadaşlarım bir sanatçıyı görüntülerken, o sanatçı hem gazetecilerin sıkça ziyaret ettiği bir mekana gittiği halde; lafta çocuğunu kameralardan korumak adına "siz beyinsizsiniz, bir daha beni çekmeyeceksiniz, sizleri görmek istemiyorum" diye bağırırken, orada bulunan muhabir arkadaşlarım kendilerini savunamayıp, bir de üstüne üstlük kendilerine saygı duymayıp hala görüntü almaya devam ediyorlarsa, magazin muhabirine nasıl saygı duyulabilir ki?
Yaşanılanlar için öyle çok yorum yapabilir, ya da örnekleri öylesine çoğaltabilirim ki, o zaman haftalarca yazılarımda bunlara yer vermem gerekir.
Geçtiğimiz gün Sn. Fatma Girik'in dizi setinde haber adına Beylerbeyi Parkı'nda beklerken, yanımıza 9 yaşında bir çocuk geldi. Kameralara dikmiş gözünü, inceliyor da inceliyor. Muhabir arkadaşlarımızdan biri "Ne o delikanlı, yoksa sende mi kameraman olacaksın yoksa" dedi, çocuktan aldığımız yanıt bizleri şoka soktu: "Siz hep dayak yiyorsunuz, ben kameraman olmam!" Ben yorum yapmayacağım bu cümle için, sizlere bırakıyorum yorum hakkımı? Hale bakınız ki ilkokul 4. sınıfa giden bir çocuk gazeteciler için ne düşünüyor? Nasıl bir imajımız kalmış aklında o küçük çocuğun?
Gülben Ergen'in dediği gibi "en kötü yazımızı yaşıyoruz". Bunun suçu gazetecide mi, kameramanda mı, sanatçı da mı; yoksa magazin müdürlerinde mi? Bu sorunun yanıtını da sorumluluk sahibi herkese bırakıyorum? Yoksa herkes buna dahil mi? Herkesin ortak katkısı mı var?
***
Yazımı noktalarken, bir iki dedikodu da vermeyeyim mi? Bence vermeliyim?
Madem magazin gündeminin en tepesinde Bülent Ersoy var, o zaman onunla başlayayım.
Gazeteci arkadaşlarım Bülent Ersoy'un sevgili kocasına araba, ev, yazlık aldığını duyura duysunlar, biliyorsunuz Bülent Ersoy'da "Uzun Ailesi'ne hiçbir şey almadım bu haberleri yapanları ispata davet ediyorum" deyip duruyor. Bende ispatlayabileceğim bir haberi yazayım istedim?
2 Temmuz günü itibariyle, Garanti Bankası'ndan Armağan Uzun'a kredi kartı çıktı ve Bülent Ersoy'a teslim edildi? Peki şimdi nasıl olacak? Harcamaları Armağan Uzun yapacak, ekstreleri kim ödeyecek? Bülent Ersoy'mu? Peki Bülent Ersoy bu ekstreleri öderken küçük bir de laf oyunu yapar mı? "Ben kocama hiçbir şey almadım!" E doğru. Bülent Ersoy almadı ki, Armağan Uzun kendisi aldı, ama Bülent Ersoy ödedi?
***
Emel Sayın malumunuz ne sahnelerde ne de haber adına ortalarda yok. Magazin haberlerinin olmamasını aynı zamanda basın danışmanlığınıda yapan yeğeni Nergis Mizanoğlu'na bağlıyorum. Zira Nergis Hanım'da diğer basın danışmanları gibi, sanatçıyı magazinden ne kadar uzak tutarlarsa, o kadar iyi olacağı görüşünde? Hasbelkader bir yerde karşılaştığımızda röpörtaj yaparken dahi, sevgili teyzesini kolundan tutup kaçırmaya çalışır.
Emel Sayın şimdilerde ünlü ve başarılı menajer Hasan Bora ile anlaşmış. Hasan Bora Emel Sayın'ı eski Emel Sayın yapabilir mi, bilmiyorum. Biraz uğraş vermesi gerekecek. Ama tek bildiğim, Emel Hanım eğer Hasan Bora'nın sözünü dinler, söylediklerine kulak verirse Bora'nın Emel Sayın'a iyi geleceğini düşünüyorum.
***
Türkan Şoray ve Nazan Şoray birbirlerine rakip olacağını biliyor muydunuz? Onlar bu sanat dünyası denilen hiç kimsenin birbirlerini çekemediği alemde, her zaman hanımefendilikleri, güzellikleri ve de başarılarıyla örnek oldular. Ama ne var ki, yeni yayın döneminde 2 ayrı kanaldaki dizileriyle birbirlerine rakip olmaya hazırlanıyorlar.
Türkan Şoray, Cihan Ünal'la birlikte geçecek kameralar karşısına, Nazan Gelin'i de en sonunda yapımcılar her nasılsa ikna etmişler ki, o da bomba gibi bir diziyle ekranlara hazırlanıyor. Türkan Şoray ile eski eşi Cihan Ünal birbirleriyle hiç anlaşamayan bir karı-kocayı canlandırırken, Nazan Şoray'da güzelliği ve başarılarıyla erkeklerin başını döndüren, seksi bir hanımağa, bir iş kadını olarak ekranlara gelecek. Nazan Gelin'in de rol arkadaşını biliyorum ama, söylemem. Bekleyin görün. Belki Türkan Şoray bile kıskanacak kardeşini bu rolle..
Ne dersiniz, bu reyting savaşını kim kazanır?
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.