
Pınar Kür... 'PLAYBOY'A POZ VERSEYDİM FENA MI OLURDU?'
Pınar Kür'ün bir zamanlar güzelliğiyle can yaktığını hatta Playboy'dan bile teklif aldığını biliyor muydunuz?
Pınar Kür, cinselliği açık sözlülükle kaleme alıyor ve polisiye romanlarıyla erkeklere ait sayılan bir alana giriyor. Peki, onun bir zamanlar güzelliğiyle can yaktığını hatta Playboy'dan bile teklif aldığını biliyor muydunuz?
Son günlerde sivri dili ve hükümet karşıtı sert yorumlarıyla öne çıkan romancı Pınar Kür, güzel kadınların, erkekleri korkutacak kadar zeki olabileceğinin de kanıtı aynı zamanda. Kür'le söyleşiye giderken amacım biraz da bunu konuşmaktı. Nihayetinde, öğrendiğimden beri hiç aklımdan çıkmayan bir anekdotla gidiyordum onu görmeye... Hadise, 1960'ların Paris'inde
geçiyor... Pınar Kür, ünlü fotoğrafçı Larry Shaw'la tanışıyor. Playboy dergisine de çalışan Shaw, ünlü Fransız oyuncu Anouk Aimee'ye benzettiği Kür'den kendisine erotik pozlar vermesini istiyor. Hikayenin devamını yazarın 'Aşkın Sonu Cinayettir' adlı kitaptan okuyalım...
"Ben ileride meşhur bir yazar olacağım! Şimdi çıplak poz verirsem, ileride ne derler?' dedim. 'Merak etme, resimlere bakan hiç kimse zaten yüzüne bakmayacak' diye güldü. Fotoğraf
başına 1000 dolar alıyordu. 'Yarısını sana veririm' dedi. En az beş sayfa basıyorlar; eder 2500 dolar. Eşim Can Kolukısa'ya anlattım. 'Ben de para verip dergiyi mi alacağım' deyince, konu kapandı." Şimdi, o günkü kararını şöyle anlatıyor Pınar Kür: "İnsan özgürlüğüne düşkün de olsa, ruhunda mı, kanında mı, bir doğululuk kalıyor. Kendim karar vereceğime, kocamdan izin istiyorum! Bana yakışmayan bir şey. Playboy'a poz verseydim fena mı olurdu? Hoş bir hatıra kalırdı gençliğimden. Bakıp bakıp, bir zamanlar ne güzelmişim derdim."CİNSELLİĞİ AÇIK YAZAN KADIN YOK
Hayata, olup bitenlere, siyasi mekanizmalara itirazı olan bir yazarsınız...
Şimdi televizyonda dile getiriyorum itirazlarımı ve başım yine belaya giriyor. İtirazı olmayan, düzenle uyuşan kişi yazar olamaz. Kalemi kuvvetliyse reklamcı olabilir belki, edebiyatçı değil.
Televizyonda da dilinizi tutamıyorsunuz...
O gördüğünüz, susmuş halim.
Konuğunuz olan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın üstüne gitmediniz ama...
Tamamen benim programım olsa, daha sert sorular sorabilirdim. İnsan hakları konusunda büyük gelişmeler kaydettiğimizi söyledi. Sendikaların işlevsizleştirildiği, 301'in varlığını sürdürdüğü bir dönemde buna katılamazdım.
Niçin sizin programı seçti?
Türkiye'nin aydınlık yüzünü; kadınları simgelediğimiz düşünüldüğü için. Kapalı olmayan, tartışan, konuşan kadınlar olmamız etkiliydi. Bu iyi bir şey, ABD ılımlı İslam modelini desteklemekten
vazgeçmiş görünüyor.
Sizin kadın yazar değil 'yazar' kategorisinde değerlendirilmeniz gerektiği söylenir. Nasıl bakıyorsunuz yazar-kadın yazar ayrımına?
Erkek karakterler yaratıp onların sesiyle yazdığım için böyle deniyor. Ama bu tanımda beni rahatsız eden bir şey var: Kadınların yeterince açık sözlü olamayacaklarına inanan, kadınları küçük gören bir zihniyete işaret ediyor. Kadın yazarlardan beklenen, duygusallık. Benim de duygusal öykülerim var ama hiçbiri ağlak değil.
Edebiyatta cinsellik erkeklerin tekelindeydi. Bunu yazmak size ne gibi zorluklar yaşattı?
Cinsellikle benim kadar uğraşan ve benim kadar açık sözlülükle yazan bir kadın yok. Halide Edip ve Sevgi Soysal, sadece kıyısından dokunmuşlar meseleye. Benim için 'Ufff, amma çok şey biliyormuş bu kadın' gibi yorumlar yapılıyordu. Ünlü bir eleştirmen 'Pınar Kür
burjuva dünyasını iyi tanıyor, özellikle yatak odalarını' diye yazmıştı.
'KOLAY AŞK' İSTİYORLAR ARTIK
Onu hapse atan devletin ödülünü kabul etti diye Çetin Altan'ı eleştirdiniz. Muhaliflik yaşla birlikte azalıyor mu?
301'in var olduğu, insanların kültürel açıdan süründükleri bu korkunç baskı döneminde iktidara yakın olmak bir yazara yakışmaz. Bazı aydınların hükümeti desteklemesi karşısında kelimesiz kalıyorum. Başbakan, yüzde 47'yle geldiklerini söyleyip duruyor ama demokrasiyle ilgisi olmayan bir hükümet var. 12 Eylül'de bile görülmemiş baskılar var.
Okurun tepkisi ne oluyor Altan gibi sevdiği yazarların ani değişimi karşısında?
Ben okumuyorum artık o yazarları. Öte yandan, bir sürü kişi de değiştikleri için onları okumaya başlıyordur.
Siz kendinize hangi yönlerden değişme hakkı tanıyorsunuz?
Gelişerek değişmek var, geriye giderek değişmek var. Ben, gençliğimde inandığım şeylerin tam aksini düşünmüyorum. Yine de insan bazı şeyleri eskisi kadar hevesle yapamıyor, yavaşlıyor. Bir Türk olarak Paris'te yaşasam belki bu kadar kapana kısılmış
hissetmezdim kendimi. Fakat bir Fransız olsam, Sarkozy yüzünden çıldırabilirdim de. İnsan kendi ülkesinde daha çok acı çekiyor herhalde.
Yazma isteğiniz azaldı mı?
İki senedir bir romanla uğraşıyorum, uğraşıyorum, sonra bırakıyorum. Altı aydır hiç yazmadım. Edebiyata 10 sene ara vermiştim ve o zaman da mutlu değildim. Ama yazarken de mutlu olamıyorum. Yazarlık öyle bir iş ki, zamanla, sen ne kadar iyi olursan o kadar zorlaşır.
Yaş ilerledikçe aşık olamazsın çünkü kimseyi beğenmezsin. Bunun gibi mi?
Aynen. Edebiyatla uğraşan okur da pek kalmadı. Özal dönemi, okuru olumsuz anlamda değiştirdi. Gençlerin hayatında kitaplar değil internet var.
'Bitmeyen Aşk'ta aşkın insanı deliye çevirme halini anlatmıştınız. 21. yüzyılda aşk da değişti mi?
Elbette. Aşkın da diğer her şey gibi zahmetsiz ve kolay olması isteniyor artık.
TÜRK KADINI İYİ YAZAR OLUR ÇÜNKÜ PSİKOLOJİDEN ANLIYOR
Erkek yazarlar cinayetler, polisiye kurgular ve mizahi üslubunuzla onların alanına el attığınızı düşünüyor...
Erkekler, kadın yazarlar sadece kadın sorunlarını dile getirsin istiyor. Ben bununla yetinmiyorum. Bizde bazı erkek yazarlar, kadınları anlaşılmaz bulduklarını söyleyip durur. Oysa Flaubert ya da Tolstoy gayet iyi anlar kadınları. Yine de Türkiyeli kadınlar avantajlı. Sürekli hakları yendiği ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördükleri için ayakta kalma yöntemleri icat etmek zorundalar. Sıradan kadından bahsediyorum. Adama çaktırmadan, "Hakkım olan şeyi nasıl elde edebilirim" diye düşünüyor.
Hedefe dolambaçlı yoldan gidiyor...
Adam neye kızacak, neye alınacak, keşfetmesi lazım. Erkeği çözümleyecek ki, idare edebilsin. "Nasıl izin vermezsin, bu benim hakkım" dese, dayak yiyecek...
Fark etmeden psikanaliz yapıyor...
Türk kadını psikolojiden anlamak zorunda. Bu yüzden bizde kadınlar daha iyi yazar olma potansiyeli taşıyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.