Biliyorum bu habere en çok Fatih Ürek üzülecek ama ne yazık ki haber doğru.. Eğer ki elinizdeki 11 ve 13 santimden küçükse, aman ha başınız derde girebilir..
Çünkü; boyları 11 santimden küçük tekir balığı ile 13 santimden küçük istavrit satılamayacak..
Balıkçılık ve Su Ürünleri Şube Müdürlüğü ekipleri, Gürpınar Su Ürünleri Hali’ne baskın yaptı.. Balıkların boyları ölçüldü.. 770 kasa istavrit ve 30 kasa tekire el koydu. Eh şehirdeki tüm rakılara da el koysaydınız tamam olaydı.. Sonra kim diyecekti;
Bir balık olsam rakı şişesinde..
Neyse ölçüleri tutmayan balıkları Milli Emlak Müdürlüğü’ne teslim etti..
Bu arada pek çok balığın henüz yumurtlamadan avlandığı ortaya çıktı.. Sıcaklar nedeniyle yumurtlamaları geciken balıklar, tezgahlara düştü.. Balıkçılar bile ‘Avlanma yasağı gelecek yıl bir ay daha geç başlasın.. Günümüzü değil geleceğimizi kurtaralım’ dedi.
Sahi Fatih Ürek neden mi üzüldü?.. O bir balık hastasıdır da ondan.. Haberi duyunca tezgahlardaki bütün balıkların toplandığını sanmış.. Sonra da bulabildiği kadar istavriti toplayıp dönmüş evine.
BEN BU HOSTESİ UÇAĞIN ARKASINA BAĞLARIM..
Rahmetli Fikret Kızılok’un çok sevdiğim bir şarkısı vardı:
Bacın Önde Ben Arkada..
Haberlerdeki o görüntü; aniden odama düşünce benim de aklıma bu şarkı düştü.. Şarkıyı youtube’de bulup dinleyebilirsiniz.. Ben görmeyenler için ekranda olup bitenleri anlatayım:
Trafik polisi, bir okul servisini durduruyor.. Şoför iniyor.. Evrakları falan veriyor.. Bir eksik var ama ne?..
Tabii ya.. Hotes yok..
Yok yok vaaar.. Var ama serviste değil, servisi arkadan takip eden özel bir otomobilin içinde…
Eeee biz evlatlarımızı bu hostese emanet etmedik mi?
Allahıma Kitabıma; şu an nasıl sinirliyim.. Yetkim olsa o kadını hemen öğrenci servisinden alıp Türk Hava Yolları’na hostes yaparım..
Hem yer hostesi hem de uçuş hostesi olarak.. İki işi bir arada yapabilmesi için de;
Kadını daha ilk çalışma gününde uçağın arkasına uzunca bi halatla bağlarım..
Kadın madem ki arkadan takip etmeyi seviyoooo… Uçağı da arkadan takip etsin anasını satiiim!
Eyyy o servisin sorumluları; o kadın işten el çektirilmedikçe iki elim yakanızda olacak.. Takipteyim bilesiniz..
YONTULMAK İSTEYEN ÖKÜZLERE!
Bologno’dan hızlı trene binin.. Yarım saat sonra Floransa’dasınız.. Son durak; Santa Maria Novella.. Orada inin.. Yürüyen merdivenlerden çıktıktan sonra önünüze çıkan cadde boyunca yürüyün..
Her zaman aynı yerde bekleyen ir trafik ekibi göreceksiniz. Olara sorun:
-Gepetto ustayı nerede bulabilirim?
Evet polisler size Pinokya’nın babasının evini gösterecektir..
Az sonra Gepetto Usta ile berabirsiniz işte.. Ona deyin ki;
-Ey Gepetto Gepetto.. Ben; yontulmamış bir kalasım.. Bi yontsanız acaba adam olur muyum?
HULUSİ USTA der ki; Son aylarda çevremde, gazetelerde, televizyonda o kadar çok –af edersiniz- öküz gördüm ki, yukarıdaki fantazyi yazmak zorunda kaldım..
Not: ‘Yalan söyleyince burnum yerine başka bir yerim uzayamaz mı’ diyen öküzler çıkıyormuş.. Gepetto Usta da o bölgeyi çakısıyla bi daha kullanılmamak üzere yontuyormuş..
BURCU; BEBECİĞE İNGİLİZCE SORDU
Show TV’nin Dünya Güzelleri, bir çocuk yuvasına mı ne gitti.. Başını izlemediğim için neresi olduğunu anlayamadım.. Çocuklar da Çinli mi yoksa Vietnamlı mı ona da karar veremedim.. Ama sonuçta dünyanın en tatlı çekik gözlü çocukları bir araya toplanmıştı..
3-4 yaşlarında bir minik kız çocuğu; Bülent Ersoy’un etekleri dibinde.. Yapışmış. Bir şeyler söylüyor ama doğal oarak Bülent Hanım anlamıyor..
Bülent Ersoy: Burcuuu; sor bakiiim ne diyor bu dünya güzeli..
Burcu (3-4 yaşlarındaki çocuğuna döner): Do you speak English?..
Yani vah vah ve de yuh diyebildim sadece Burcu’ya..
TURGAY; KÖPECİĞE SİTEM ETTİ
Toroslar’ın incisi Doruklu köyünde (Mersin’e bağlı) halay çekilerek karşılandı Show TV- Turgay Başyayla ve Lezzet Yolculuğu ekibi..
O sırada minik bir köpecik halaya saldırmaz mı?... Halay bitti, bizim Turgay, mikrofonu köpeciğe uzattı:
-Noldu seni halaya almadılar diye mi kızdın?
İnanın; Burcu’nun küçük Çinli’ye sorduğu ‘Do you speak English?..’ sorusundan daha içten ve daha anlamlıydı Turgay’ın sorusu..
HASTANEDE ÇALIŞMAK İÇİN DOKTOR OLMAK MI GEREK?
Kanal D- Hayatın Penceresinden.. Bizim eski Hey çalışanı Yasemin sunuyor:
Adamın biri anlaıyor:
-Aldım üç çocuğumu gidip Çocuk Esirgeme Kurumu’na ‘bunları bahçede buldum’ alın sizin olsun diyerek bıraktım..
Adının açıklanmasını istemeyen bi bayan telefonda yıllar sonra 3 evladına kavuşmak isteyen babaya sesleniyor:
-Yalan söylüyorsun..
Yasemin: Çocukları şimdi nerede biliyor musunuz?
Gizli Ses:
-Valla birisi Okmeydanı Devlet Hastanesi’nde çalışıyor.. Ayrıca o çocuklar bırakılmadı satıldı..
Yasemin: Gördünüz mü sayın seyirciler. Çocuklardan biri doktor olmuş..
HULUSİ USTA der ki; Biiiir; Önüne gelen ‘Bunları bahçede buldum’ diyerek gidip kuruma çocuk teslim edmez.. Kurumun o çocukları kabulü için 1001 dereden atlamak gerekir..
Ya da;
Seke seke çaydan geçer Nazo Gelin..
İkiiiii; bi hastanede çalışmak için ile de doktor olmak gerekmez.. Bir hastanede doktorluğun dışında yapılacak o kadar çok iş vardır ki..
KIZIM ÖPTÜRMEZ.. AMA GÜZEL HAMİLE KALIR..
No: 309’u seyretmemiz için nur topu gibi bir nedenimiz oldu:
Erdal Özyağcılar..
Erdal Baba; dizide sanırım annenin eski sevgilisini oynayacak..
Gelelim önceki gün çok güldüğüm bir sahneye:
Sumru Yavrucuk; 3 kız anası bir çiçekçi.. Büyük kız; dul.. Ortancayı (ilk bölümleri izleyemedim ama anladığım kadarıya bir otelde iğfal etmişler. Kız hamile ve evleniyor..)
Küçük kız; eniştesinin şoförüne aşık ama adamı zengin sanıyo..
Hamile kız; anasıyla bacılarına ballandıra ballandıra nasıl evlenme teklifi aldığını anlatıyor..
Küçük kız keyiften ölecek.. Eeee diyor sonunda bir öpücük gelmiştir her halde..
Kızdan önce Anne cevap veriyor: Benim kızım asla kendini öptürmez.. ama.. Hamile kalır sadece..!
SUUUU… SUUUU…
Dünyadaki golf sahalarının yeşil kalması için harcanan su miktarıyla, Afrika’nın ihtiyacı olan su miktarı aynıymış biliyor musun? (Fox’un yeni dizisi Kayıtdışı’nda Erhan Petekkaya’dan hepinize gelsin)
110 İTFAİYE KİMSENİN AKLINA GELMEYİNCE
Kırgın Çiçekler (atv) sezon finalini izlememiştim.. Meğer kızlardan birinin deli anası kızları yatakhanede rehin almış.. Bi de yangın çıkmış..
Yatakhanenin çok eski bir kapısı var; dokunsan açılacak ama ne hikmetse kimse açamıyor..
Sonuç; üç cenaze..
Gerçi rüyaymış ama.. Peki neden kimsenin aklına 110 itfaiyeyi aramak gelmiyor?
AYIP DEĞİL Kİ.. DANIŞIN BİR BİLENE..
-Bunda sonra Sevinç’le ilgili tek bir satır çıkmayacak basında..
-Peki abi!
Meryem’de (Kanal D) abi Furkan Andıç (Savaş Sargun) kardeşine emrediyor.. O da peki diyor.. İyi de;
Yahu bir şahsın; adının basında çıkıp çıkmamasına ne zamandan beri üçüncü şahıslar karar veriyor?
40 kere yazdım.. Sevgili senaristler, bu tür sahnelerde bir bilene danışın diye..
Örneğin; hasta yatağında yatan adam kolundaki serumu çekip fırlatıyor ve kalkıp gidiyor.. Damla kan yok.. Oysa, serumu çıkardığınız anda kan fışkırır kan..
Bu sahneyi bırakın doktoru bir hemşireye danışsalar güldürmeyecekler insanları kendilerine..