AJDA İLE EMEL’İN 58 YILLIK REKABETİ

Uğur GÜNERİ

 

Yetti gari 65 yaş üstü gündemi… Pandemiyi solladı neredeyse… İçim karardı, yazmaktan usandım… Bugün 35-40  yıla yıla yaklaşan dostluğumun ve gazeteci-sanatçı olarak ilginç anılarımızın olduğu Emel Sayın ile Ajda Pekkan arasındaki rekabetin hikayesini  anlatacağım… Ama dilerseniz ilginç anılarımdan birinden söz edeyim önce:

EMEL SAYIN YÜZÜNDEN MAKİNEMİ SATTIM

Yıl 1983 ya da 84… Çalıştığım gazetede çıkan bir haber yüzünden sorumlu yazı işleri müdürü olduğum için mahkemeye verdi Emel Sayın beni… O günlerde hapise giren arkadaşlarımız da oluyordu… “Haberi ben yapmadım” dediysem de vaz geçmedi… Bir gün radyoevi’nin çıkışında yakaladım, ama “şimdi konuşamam, iki gün sonra İzmir Fuarı’nda Kübana’da sahneye çıkacağım, gel konuşalım…

” Hadi buyur bakalım…”

İstanbul’dan atla izmir’e git, hanımefendiden davasını geri çekmesini rica et… Neyse ki o yıllarda  fuar magazinin merkezi, herkes orada… Zaten illa ki gidilecek…

Kübana, o günlerde fuar’ın en popüler, lüks gece kulübü… Saat 21.00 gibi kapısına gidip görevliye , “Emel Sayın’la görüşmeye geldim, kuliste mi” diye sordum. “henüz gelmedi, ama bu gece için talimatı var, basınla görüşmeyecek”

Çaresiz döndüm, hemen karşısındaki kebapçı da karnımı doyururken, İzmirli gazeteci kardeşim rahmetli Tarık Sarı geldi. Havadan sudan konuşurken masanın üstündeki fotoğraf makinelerime takıldı gözü ve uzatmayayım sonuçta birini sattım… Ve doğru Kübana… Arkalarda bir yer için yeterli param vardı artık… eh, biraz da 78’den beri takip ettiğim Fuar’da tanıdık garson olsun değil mi? Bana küçük bir yer yaptılar  hemen…

Ve sahne…

Dikkatle izliyorum, ama görmesi imkansız karşıdan gelen ışık yüzünden ve bayağı da arkalardayım…

Bir kağıda istek şarkımı yazıp altına ekledim, “davadan vazgeçmeniz için istanbul’dan geldim. artık barışalım.”  Garsonla yolladım…

Hepsini tane tane okumasın mı sahneden…” Programdan sonra kulise gel, bu işi çözelim.” diye de ekledi mikrofondan…

Ertesi gün avukatı Hamdi Yasaman’ı aramış ve davayı geri çekmiş… İşte böyle… Emel Sayın ile gazeteci- sanatçı dostluğumuz o gün başladı yıllarca dargınlık, küslük olmadan sürdü… 

Xxxx                                      xxxxxxxxxxxxxxx                         xxxxxx

Evet, şimdi gelin Emel ile Ajda’nın yollarının ilk kez kesiştiği 1961 yılına gidelim… Ülkemizde yabancı parçaların çok revaçta olduğu, öte yandan  “aranjman” adı verilen Türkçe sözlü parçalarla yavaş yavaş pop müziğin kilometre taşlarının döşendiği yıllar… O günlerden günümüze uzanan müziğin efsane ismi  İlham Gencer’in Şişli’de işlettiği  Çatı kulüp dönemin ünlülerinin de boy gösterdiği çok popüler bir mekandır… İşte orada cumartesi günleri çay saatinde sarışın, renkli gözlü genç bir kız misafir şarkıcı olarak sahne almaktadır…

Babasının mesleği nedeniyle Sivas, Kayseri derken pek çok yeri gezen bu genç kız ve ailesi Üsküdar’a taşınır… Müziğe çok yetenekli ve düşkündür… Ünlü hocalardan ders alan bu sarışın kız, bir yakınının vasıtasıyla ulaştıkları İlham Gencer’in kulübünde cumartesi günleri ünlülerden önce şarkı söylemektedir… Giderek de adı çevreye yayılmakta olan bu 15’ini yeni dolduran bu güzel kız Emel Sayın’dır…

İşte bu günlerde ayni yaşlarda başka bir genç kız da Çamlıca Lisesi’nde okumaktadır ve şarkı söylemekteki başarısı ile okul çaylarının vazgeçilmez ismi olmuştur… Bu kumral kız da şarkıcı olmak için önemli bir basamak olan Çatı Kulüp ve İlham Gencer’e ulaşmak için annesi Nevin Hanım ile birlikte cumartesi-Pazar günleri bir anlamda kadınlar matinesi sayılabilecek çay partilerine gitmekte ve sahnedeki Emel Sayın’ı da hayranlıkla izlemektedir… Kuşkusuz aralarında gözle bir iletişim başlamış ve kısa konuşmalı bir arkadaşlığa dönüşmüştür…

BİR cumartesi günü yine Çatı kulübe giden Ajda Pekkan, İlham Gencer’e giderek, “Ben Emel Sayın’ın akrabasıyım… Size gelmemi o söyledi. Beni bir dinler misiniz?” der… Gencer, piyanonun başın geçip Ajda’yı dinler , beğenir ve hemen o gün misafir olarak sahneye çıkarır…. Ajda sahneden indikten sonra Emel Sayın’ın yanına giderek;  “İlham Bey’e akraba olduğumuzuz söyledim. Çaktırma” der…

İşte  iki starın yollarının kesiştiği yer ve şöhrete koştukları  yolun başlangıcı…

Emel Sayın, o yılın sonunda Ankara’ya gider ve o günün çok popüler gazinosu Necdet Yazar Gazinosu’nda sahneye çıkar… İlginçtir Necdet Yazar da Gönül Yazar’ın ilk eşidir ve Yazar da 10 yıl kadar önce 15-16 yaşlarında burada sahneye çıkmıştır…

Neyse biz yine Ajda ve Emel ile devam edelim…

Emel Sayın 1963 yılında Ankara Radyosu’nun sıvalarını kazanarak göreve başladı. Ama özel konserler, gazinolar a çıkması da radyo disiplini nedeniyle bitti…

Ajda için 1963 yılı kırılma noktası oldu. SES dergisinin açtığı yarışmaya katıldı ve birinci oldu… Artık Ankara’da kalan Emel Sayın’dan daha çok tanınıyordu… Peş peşe film teklifleri almaya başladı.

Aynı yıl  o günlerin en popüler isimlerinden biri olan Öztürk Serengil ile çektiği ilk filmi “Adanalı Tayfur” da seslendirdiği “Göz Göz Değdi Bana” şarkısını Serengil’in 45’lik olarak çıkardığı “Abidik Gubidik”in arka yüzünde okuyarak ilk plağını yapmış oldu ve çok dikkat çekti… Bir süre müzikle sinemayı bir arda götürdü ve 1965’te çıkan 45’liği “Her Yerde Kar Var” ile büyük sükse yaptı.  1966 yılında Zeki Müren’in alt kadrosunda Maksim’le gazino hayatına başladı. O günden beri de zirvede… Pek ısınmadığı sinema ise çok gerilerde kalmıştı…

Emel  Sayın, sadece radyo ile halka ulaşıyordu ama, müzik dünyasında yeri çok özeldi… Sonunda aldığı çok cazip teklifle 1970 yılında Ankara radyosundan ayrılıp İstanbul’a geldi, Lalezar Gazinosu’nda sahneye çıktı.

Bir süre sonra “Gel Gel ve Doyamadım”  isimli 45’likler çıkardı. Artık, o da Ajda gibi geniş kitlelerin, dergilerin vazgeçilmezi olmuştu…

 

Teraziye  koyduğumuzda, Türk müziğine olan ilginin azalması, popun daha popüler olması nedeniyle günümüzde Ajda’nın biraz daha önde olduğunu söyleyebiliriz… Ama, Emel Sayın’ın da sinema da Ajda’nın çok önünde olduğu 70’li yılları da görmezden gelemeyiz…

Mümkün olduğunca aynı gazino programında birlikte olmamaya özen gösteren bu sessiz rekabet içindeki iki sanatçımızın özel hayatlarındaki gel-gitlere, hatta aynı hastalığı(sarılık) nasıl kaptıklarına ilişkin dedikoduya da girmeden (!) sağlıklı, başarılı nice yıllar dileyerek yazımızı noktalayalım…