1963 yılı başlarıydı.. Arena Tiyatrosu yazar Jaroslav Hasek'in "Aslan Asker Şvayk"eserini sahneliyor. Selahattin Hilav ağabeyimiz çeviriyi yapmış. O bir prenstir. Ne sohbetlerimiz vardı; Sirkeci Gar lokantasında, Refik'te (Refik o yıllar bugünkü gibi balık meyhanesimtrak değildi. Ev yemekleri yapan ama çekme birası da ünlü, pup gibi lokantaydı. Yazar-çizer çoğu ünlüler gelirdi. Sohbet kaliteli olurdu. Herkes birbirini tanırdı., Hacı Baba’da her keyifli yerde söyleşirdik... Ağzının içine bakardım. Paltosunu veya ceketini omuzuna kartal kanadı usulü atarak yemesini, içmesini, konuşmasını severdi. Peynirin iyisi, kavunun serti, patlıcan kızartmanın yağ emmemişi, cacığın hakkı verilmişi masanın muşambası üstünde iştah artırırken…
Selahattin Hilav ağabeyi kaybettiğimizi duyduğumda önce inanmak istemedim. Önce ötelemeye çalışıyorsun dostu yitirmenin acısını, bir süre donuyorsun, sonra dönüşü çok can yakıyor.
…
"Aslan Asker Şvayk" oyunu unutulamaz. Dekor, ışık, müzik harikaydı.. Ya o gölge oyunları ve tiyatroda ilk defa çizgi film.. Genco Erkal'ın unutamadığım oyunu.. Şevket Altuğ, Ani Şahnazar, Asaf Çiğiltepe, Çetin İpekkaya, Remzi İnanç, Mehmet Güleryüz, yıllardır görmediğim Ege Ernart, ara sıra karşılaştığımız Tunca Yönder… Sonra; Ergun Köknar, Tolga Aşkıner ve Serpil Gence.
Sahi, Serpil Gence ne oldu? (bilen varsa söylesin) Bir ara, ağabeyi Durul Gence'nin orkestrasında şarkı söyledi. Lalezar'da söylerken kısa sürede hayranları oluşmuştu. Kibar, güler yüzlü çok genç hanımefendiydi. Birden kayboldu.. Aynen Lalezar gibi.. İnönü Stadı'ndan Elmadağ'a çıkan yokuşun üstündeydi Lalezar Gazinosu. Üniversite binasının hemen altında. Yıktılar Lalezar'ı.. Daha önceleri Güneypark Gazinosu idi. Çok küçüklüğümde ailece giderdik. Rumlar müzik yapardı.
Ne günler, biraz büyüyünce aşık olmaya başladık. Ve biraz adaha büyüyünce “Piknik” filmini izleyince tutulduğum Kim Novak'ı yatak sahnesinde Laurence Harvey'den kıskandığım zamanlar.