Dünya tarihinde birçok kültürün özel günlerinden biri olarak değerlendirilen ve aşure gününe atfedilen durum ve olaylar, bugünün kutsal kabul edilmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Bunlardan biri de Nuh’un gemisinin Cudi dağının tepesine oturmasıdır. Bu olayın aşure günü gerçekleştiğine inanılır.
Bununla birlikte aşure geleneğinin tarihsel-mitolojik arka planı olduğu da unutulmamalıdır.
Aşure gününe atfedilen kutsiyet birçok kaynağa göre İslam öncesi dönemlere kadar uzanmakta ve bu konuyla ilgili birçok rivayet bulunmaktadır.
Günümüzde çoğumuzun lezzetli bir tatlı hazırlama günü olarak bildiği aşure günü, bundan binlerce yıl önce yaşamış olan Sümerlerde dahi kutsal bir gün olarak kabul edilmekteydi.
Şüphesiz kültürel etkileşim insanlık tarihi boyunca süregelmiş çok önemli bir etkendir.
Sümerlerde ortaya çıktığı düşünülen, dinlerin etkisiyle şekillenen ve Kerbelâ hadisesiyle matemin sembolü olarak algılanan aşure günü, asırlar boyunca Osmanlı kültür dünyasında da güncelliğini korumuştur.
Rivayetlerde aşure
“Aşır”, “aşura” ya da “âşûrâ” kelimesi Evliya Çelebi’nin (1611-1685) Seyahatnamesi’nde karşımıza “Mâh-ı Muharrem'de âşûrâ bişirüp fukarâya bezl ederler” şeklinde çıkar.
Bu cümleler bize, “aşura” için, Nuh’un gemisinin karaya çıkışında pişirilen aş olmasının yanı sıra, 10 Muharrem’de aşure pişirilip zenginlere ve fakirlere, gençlere ve yaşlılara dağıtılması hakkında da bilgi verir.
Âşura günü için; Hz. Âdem’in tövbesi, Hz. İbrahim’in ateşte yanmaktan kurtulduğu, Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulduğu, Hz. İsa’nın o gün dünyaya geldiği gibi bazı rivayetler de vardır.
Aşurenin çıkış noktası ise genellikle, Hz. Nuh’un gemisi ve ona inananlarla tufandan kurtulduktan ve gemi karaya oturduktan sonra gemide kalan yiyecekleri bir araya toplayıp bir yemek pişirmeleri olarak belirtilmektedir.
Kerbela olayı ile bağdaştırılan aşure gününün yas olarak anılması ve bu sebeple aşureye “Matem Çorbası” da dendiği ve tatlı değil tuzlu olduğu da bilinmektedir.
Türk mutfağında aşure
Türk Mutfak kültüründe aşure geleneği geçmişten günümüze sürmüştür.
Osmanlı saray mutfağında Muharrem ayının onuncu gününde yapılan aşurenin içerisinde kullanılan malzemeler ülkenin her yerinden gelen en iyi ürünlerdir.
Geleneksel aşurenin buğdaylı, baklagilli, şekerli ve bol kuru üzümlü bir tatlı olduğu ve bu temel tarifin beş yüz yıl boyunca hiç değişmeden günümüze kadar gelmesi, köklü mutfak kültürümüz hakkında çok önemli bir detaydır.
Aşure bir nevi tatlı, yemişli bir çorba gibidir. İçine konan ana malzemeler; buğday, pirinç, nişasta, nohut, fasulye, ceviz içi, badem, kuru incir, bir cins kuru beyaz hurma, çekirdeksiz üzüm ve benzerleridir.
Osmanlı dönemindeki aşure ritüelleri saray merkezliydi ve sarayın himayesinde halkın iştirak ettiği bir geleneğe dönüşmüştü.
Topkapı Sarayı, aşure geleneğinin yaşatılmasında en önemli mekânlardan biriydi.
Muharrem ayının onuncu gününde Topkapı Sarayı mutfaklarında helvacıbaşılar nezaretinde saray aşuresi pişirildi.
Saray aşçıları ve kiler ağaları tarafından hazırlanan aşure, aşure testisi denilen özel kaplara konularak halka dağıtılırdı. Konaklarda hazırlanan aşureler de yine halka dağıtılırdı.
Günümüzde aşure
Türk mutfak kültürünün, bol etkileşimli miraslarından biri olan aşure, bir nevi kültürel bir zenginlik olarak günümüzde de yaşamaya ve nesilden nesle aktarılmaya devam ediyor, üstelik kadim değerinden hiçbir şey kaybetmeden…
Birçoğumuzun aşina olduğu bu tarihsel bilgilerin ardından sözü aşure tarifimizle sonlandıralım.
Bu yıl 8 Ağustos’a denk gelen, peygamberlerin hayatlarında önemli olayların yaşandığı bereket, paylaşma, birlik ve beraberliği simgesi olan aşure günü için işte tarifimiz.
Aşure Tarifi
1,5 su bardağı (250 gr) aşurelik buğday
125 gr nohut
125 gr kuru fasulye
100 gr kuru beyaz üzüm
13-14 adet (100 gr) kuru kayısı
10-11 adet (100 gr) kuru incir
1 orta boy portakalın kabuğu + suyu
3,5 su bardağı (650 gr) toz şeker
20 bardak (4 litre) su
Üzeri için:
Ceviz içi
Nar taneleri
Toz fıstık
Fındık kırıkları
Hindistan cevizi
1.Buğday, fasulye ve nohudu bir gece önceden ayrı kaplarda ıslatın. Ertesi gün buğdayı süzüp düdüklü tencereye alın.
2.Üzüm, incir ve kayısıyı suya koyun; 30 dakika bekletin. Aşureye ilave etmeden önce suyunu süzün, incir ve kayısıyı doğrayın.
3.Buğdayı süzün, düdüklüye alıp 2 litre su ekleyin ve kaynatın. Piştikten sonra suyu ile birlikte büyük bir tencereye alın.
4.Tencereyi en kısıkta ağır ağır pişirin.
5.Fasulye ve nohudu süzün, düdüklüye alın ve 2 litre su ekleyip kaynatın. Piştikten sonra suyu ile birlikte buğdayın olduğu tencereye alın.
6.Portakalı soyun, suyunu sıkın. Doğradığınız portakal kabuklarını düdüklüde 10 dakika haşlayıp süzün.
7.Portakal suyu, portakal kabukları, kayısı ve üzümle birlikte aşure tenceresine katın. 15 dakika kadar karıştırarak pişirin.
8.Aşurenin suyu yoğunlaşmaya başladığında toz şekeri ilave edin. Şeker eriyip, aşure kaynayıncaya ocaktan alın ve kaselere paylaştırın. Kaselerin üzerini istediğiniz malzemelerle süsleyerek, servis yapın.
Bereketi bol olsun, afiyet olsun!