Beren Saat’in malum bikinili görüntüleri üzerine bir muhabirin “Ben bu Beren’i yerim!” sözüyle başlayan tartışma ve karalama kampanyası, son günlerin en çok konuşulan tartışması oldu. Kendisine karşı yürütülen sosyal medya linçi üzerine görüntüleri çeken magazinci arkadaşım Uğur Kotan, bir açıklama yaparak o sözleri söylemediğini hatta söyleyen muhabiri de uyardığını açıkladı.
Ancak bu açıklama Uğur’un da bulunduğu magazin servisinin lağvedilmesine, suçsuz gazetecilerin de işsiz bırakılmasına engel olamadı. Magazin Gazetecileri Derneği de TV kanalının bu orantısız cezasını “kabul edilemez” olduğunu belirterek kınadı.
Ben de bir önceki yazımda bu kararın gerçekten orantısız olduğunu, suçsuz yere birçok gazetecinin ve televizyoncunun işsiz kaldığını, bu kararı veren TV kanalının “sanki böyle bir fırsat bekliyormuşçasına” büyük bir haksızlığa imza attığını söyledim.
* * *
Sosyal medya üzerinden yürütülen linç kampanyasına rağmen Uğur, “Son kez bir soruya cevap vermek istiyorum bu gerçekleri paylaşırken ‘O ismi neden söylemiyorsun?’ sorusuyla çok karşılaştım. Suçlu dahi olsa benim iki gündür linç yerken hissettiklerimi bir başkası yaşamasın istedim. İster salaklık ister saflık ister başka bir şey deyin bunun adına ama bu böyle…” açıklamasıyla ısrarlara rağmen muhabir arkadaşının ismini vermedi.
Uğur’un açıklamadığı ismi, üstüne vazifeymiş gibi Kanal D’nin “Neler Oluyor Hayatta” programının sunucuları Hakan Ural ve Nur Tuğba Namlı açıkladı. O sözleri söyleyen muhabirin adını bilmediği için Türkiye’deki haberciliğin düzgün yapılmadığını iddia eden Hakan Ural, “Eğer bilseydim, o muhabire ismiyle hitap ederdim ama ismiyle hitap edemiyorum. Türkiye’de bu iş böyle” şeklinde sözler söyleyerek muhabirin adının verilmemesini eleştirdi.
Oysa Uğur, kendisi sosyal medyada linç edilse de ahlaklı bir insan olduğu için tüm ısrarlara rağmen o sözleri söyleyen muhabirin adını vermekten imtina etmişti. Hatta “Suçlu dahi olsa benim iki gündür linç yerken hissettiklerimi bir başkası yaşamasın istedim.” diyerek de bu konudaki düşüncesini paylaşmıştı.
Daha da ötesi hiçbir suçu yokken çalıştığı TV kanalı, çalıştığı magazin servisini lağvetmiş, birçok arkadaşı işsiz kalmıştı. O sözleri söyleyen muhabiri ve TV kanalını açıklarsa belki de bir başka magazin servisinin sonunu hazırlamış olacaktı. Çünkü Uğur, kendi başına gelenlerin bir başka arkadaşının başına gelmesini istemeyecek kadar yürekli bir arkadaş.
* * *
“Gereğini yap ne demek” Hakan Bey!
Babasının bile evlat olarak görmek istemediğini açıkladığı Hakan Ural, “kerameti kendinden menkul” olarak “hasbelkader” sunucu olduğu programda ısrarla o sözleri söyleyen muhabirin ismini öğrenmeye çalıştı.
Ancak Hakan Ural’ın, muhabirin ismini öğrenmeye çalışmasındaki amaç hemen ortaya çıktı.
Biraz sağa sola sataşınca reyting aldığını görüp gündemdeki magazin konuları hakkında “ahkam kesmeyi” ya da birilerine ayar verip “racon kesmeyi”, gazetecilik ya da programcılık zanneden Hakan Ural’ın asıl niyeti, olayı yorumlayıp konu hakkındaki düşüncelerini açıklamak değilmiş meğer!
Magazin programları ve magazin gazetecileri olmasa “konuşacak konu bulamayacağını” defalarca kanıtlayan Hakan Ural, o sözleri söyleyen muhabirin ismini ve çalıştığı kanalın adını öğrenir öğrenmez, “Aynı zamanda arkadaşım olan kanalın sahibinden rica ediyorum, o muhabir hakkında gereğini yap!” demez mi!
Yani, suçsuz olduğunu bildiği halde birçok magazinci ve televizyoncunun işine son verildiği bir ortamda bir muhabir için daha “gereğini yap!” demek sana mı kaldı Hakan Bey!
Koca magazin servisini yok yere lağvedenlere laf söyleyeceğine Uğur’un sakladığı ismi açıklamak sana mı kaldı?
Suçsuz yere bir magazin servisinin lağvedilmesi yetmedi mi?
“Gereğini yap!” diyerek bir kişinin daha veya bir magazin servisinin daha sonunu getirmeye çalışmak yakışıyor mu?
Elbette o sözleri söyleyen muhabir suçludur ve çalıştığı kanal o muhabir hakkında gerekli gördüğü işlemi yapmıştır, yapmalıdır da…
Ama “Gereğini yap!” demek sana düşmez!
Magazin Gazetecileri Derneği’ne düşer, meslektaşları olarak bize düşer!
İŞTE O VİDEO;
Kalın sağlıcakla,