.Gazetelerde, internet sitelerinde veya televizyonlarda zaman zaman okur, duyar, görürüz imamların yaptığı ahlak dışı hareketleri ya da suçları.
Bir imamın çocukları taciz etmesi ya da hırsızlık yapması elbette ki haberdir.
Ama bir imamın bunu yapması, bütün imamların ya da bütün imam hatiplilerin aynı kefeye konulup suçlanması anlamına gelmemelidir.
Türkiye’de kaç tane imam var, biliyor musunuz?
Geçen seneki rakamlarla 60 binin üzerinde.
Peki, imam hatip liselerinde okuyan kaç öğrenci var, biliyor musunuz?
Yine geçen seneki rakamlarla 700 bine yakın.
Şimdi bu kadar vatandaşın suçu ne?
Bu topluluğun içinden birkaç kişi suç işledi diye siz ne hakla bu kadar kişiyi “sapık” olarak zan altında bırakabilirsiniz?
* * *
Düne kadar sahnede giydiği ya da giymediği kıyafetleriyle konuşulan Gülşen, imam hatip liseliler hakkında sahnede söylediği “İmam hatipte okumuş daha önce biliyorsunuz, sapıklığı oradan geliyor” sözlerinin “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçunu oluşturduğu iddiasıyla tutuklanıp cezaevine kondu.
Bu haberin ardından birçok soru geliyor insanın aklına:
Gülşen, bu sözleriyle hata yapmış mıdır? Evet, yapmıştır.
Gülşen, bu hatası ortaya çıkınca özür dilemiş midir? Evet, dilemiştir.
Gülşen, bu hatası ortaya çıkmasaydı özür dileyecek miydi? Hayır, dilemeyecekti.
Gülşen, bu sözlerinin hata olduğunun farkında mıydı? Hayır, değildi.
Gülşen, sözlerinin suç olduğunu bildiği halde ifade verdikten sonra emniyetten elini kolunu sallayarak çıkacağından emin miydi? Evet, emindi.
Gülşen, tutuklanıp cezaevine gönderilince kanunların herkese karşı aynı şekilde işlediğinin farkına vardı mı? Evet, farkına vardı.
Gülşen, dersini almış mıdır? Evet, almıştır.
Gülşen, tutuklanınca herkes şaşırdı mı? Evet, şaşırdı.
Gülşen, tutuklanınca milyonlarca hayranı ve sanat dünyasından dostları tepki gösterdi mi? Evet tepki gösterdi.
Gülşen, gösterilen tepki neticesinde serbest bırakılacak mı? Hayır, bırakılmayacak.
Gülşen’in tutuklanıp cezaevine gönderilmesi ağır bir ceza mıdır?
Adaletin kestiği parmak acımaz!
* * *
Büyük köşe yazarlarından biriyle zamanında yan yana çalışırdık. Bir gün benim masama geldi, çaylarımızı içip sohbete başladık.
O sırada önümüzden bizim servisten mini etek giymiş iki muhabir geçti.
İstihbarat şefi olduğum için köşe yazarımız bana şöyle takıldı:
“Erol, ne biçim şefsin oğlum, bu kızları uyarsana, açık saçık giyinip gazeteye geliyorlar!”
O köşe yazarımız öyle deyince ben de:
“Henüz ilkbahar, sen yazın bizim servise gelme!” diye şakayı devam ettirdim.
Ne dese beğenirsiniz:
“Vay sapık! Sen yazın gelmesini mi bekliyorsun?”
Şimdi soruyorum:
Şakayı başlatan mı yoksa sürdüren mi “sapık!”
Kalın sağlıcakla.