Barış'a gittim.. Barış Manço Evi'ne.. Barış dostlarıyla sohbete..
Günlerden 8 Şubat'tı.. Değerli başkanımız Selami Öztürk'ün Kadıköy Belediyesi'nin düzenlediği 1-8 Şubat Barış Manço Haftası'nın kapanış sohbetini yapmaya.. Sevgili dostlarım magazinkolik.com'un Genel Yayın Yönetmeni Nurcan Sabur ve Manço'nun 18 yıl menajerliğini yapmış olan Hasan Epirden ile birlikte..
1 Şubat; sevgili Barış'ı yitirdiğimiz gündü..
8 Şubat; sevgili Cem Karaca'yı..
Yıllar önce Cem ve Barış'ı Türk medyasında ilk kez yan yana getirip röportaj yapma onuruna erişen gencecik bir gazeteci olarak sorduğum sorulardan biri de şu olmuştu:
-Sizce ölüm nedir?
Barış'ın yanıtı kısa ve kısa olduğu kadar anlam yüklüydü:
'Ölüm; yaşam denilen rüyadan uyanmaktır..'
İşte ben de Barış'ın ve Cem'in bir rüyadan uyanışlarının yıldönümünde onların dostları ile buluşmaya gitmiştim..
Sonra bir yazı döşendim:
'... Barış'la Cem'e gittim.
Sohbete...
Hepinize selamı var.
En önce Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Örsan Öymen ve Ufuk Güldemir gelmiş yanına... Çetin Bey, her zamanki gibi zarif, "ardından yazılan iğrençlikler için, basın mesleği adına senden özür dileriz" demiş... Abdi bey de, iman tahtasındaki mermi deliklerini gösterip, "bozma moralini kızım" demiş, "benim katilimi bile ekrana çıkarıp sırtını sıvazladılar, boş ver."
Barış'la Cem ağlamaklı olmuş tabii.
Bi bakmış ki, Vehbi Koç'la Sakıp Sabancı geliyor, ellerinde kırmızı karanfil, yanlarında Erdal İnönü... Sakıp ağa meşhur esprileriyle yüzünü güldürmüş Barış'ın Cem'in... Hatta, Erdal Bey kendisi için "E.T." diye yazdıklarını hatırlatıp, "siyasette hırsızlık yapmadığım için beni uzaylıya benzettiler herhalde" deyince, o her daim ciddi Vehbi Bey bile basmış kahkahayı.
Siyasetin öbür namuslu insanları gelmiş sonra... İsmail Cem'le Yıldırım Aktuna, Mehmet Gül'le Behice Boran, biri sağdan biri soldan... E başbakansız olmaz, peşlerinde sarı-lacivert atkısıyla Şükrü Saracoğlu... Tam mevzu n'olacak bu memleketin hali'ne geliyormuş ki, ee-eehh bırakın şimdi siyaseti miyaseti diye güle oynaya gelmiş oturmuş çılgın kızlar Aysel Gürel'le Duygu Asena... Kollarında iki yakışıklı, Uzay Heparı'yla Kerim Tekin.
Ardından yıldız yağmuru başlamış, sağanak adeta... Ayhan Işık, kankası Sadri Alışık, küçük hanımefendi Belgin Doruk, güzeller güzeli Cahide Sonku, Orhan Günşıray, Tanju Korel, Bilal İnci, Ömer Kavur, bi bakmış, Kemal Sunal geliyor... Gözlerine inanamamış Barış'la Cem, bi bakmış, Muhsin Ertuğrul, Muammer Karaca, Selim Naşit, Savaş Dinçel, Ahmet Kutsi Tecer, Kerem Yılmazer, Lale Oraloğlu ustalar, hepsi etrafında, kucaklıyor, moral veriyorlarmış.
Hatıralar... Film şeridi gibi.
Geleni gideni eksik olmuyormuş Barış'ın Cem'in... Ruhi Su çalıyor, türkü ana Zehra Bilir söylüyormuş, Neriman Altındağ Tüfekçi, Perihan Altındağ Sözeri, hatta Safiye Ayla, gururla alkışlıyormuş gazinocular kralı Fahrettin Aslan... Büyük ressamımız Nuri İyem, edebiyat çınarlarımız Orhan Kemal, Behçet Necatigil, Fakir Baykurt, Mehmet Emin Yurdakul, Tomris Uyar, Necati Cumalı, hiç yalnız bırakmıyorlarmış.
Avanak Avni'nin babası Oğuz Aral, kardeşi Tekin Aral, matrak gırla... Aman orada bile depremi unutma Aykut Barka, pazara kadar değil mezara kadar Kazım Kanat, Eşfak Aytaç, Gündüz Tekin Onay, sabah yürüyüşüne davet etmiş atletizmi sevdiren adam Cüneyt Koryürek, Kenan Onuk, koç Aydan Siyavuş, kaptanların kaptanı baba Hakkı Yeten, Yusuf Tunaoğlu, Şeref Görkey, vınnnn diye geçmiş yanından el sallayarak Renç Koçibey... Kabadayıların şahı Dündar Kılıç bile gelmiş hoş geldine, bi elinde tespih, bi elinde çikolata.
Tam o anda!
Ayağa kalkmış herkes...
Türkan Saylan.
Sarılıp, öpüşmüşler... "Boş ver" demiş, "benim arkamdan fahişe dediler, dinsiz dediler, terörist dediler, sen bu ülkenin çocuklarının kalbinde çiçek gibi açtın, üzme kendini."
Çünkü.
Türkiye'nin en popüler mekanı neresidir diye sorsalar bana... Zincirlikuyu'dur.
Hepsi orada...
Ve, "son durak" derler oraya.
Halbuki, sadece yukarıda saydığım değerlerini değil, örfünü, adetini, insanlığını yitirdi bu ülke... Rahmetlinin ardından kötü söz söylememe geleneğini yitirdi. Aklını yitirdi.
Asıl "son durak" budur.
Her şeye rağmen...
Hepinize selamı var Barış'la Cem'in...'
+ + +
Şimdi pek çok magazinkolik okuru.. Biz bu yazıyı bir yerden hatırlıyoruz diyecektir.. Çok doğru.. Hatırlıyorsunuz.. Türk medyasının son yıllardaki 'en çok okunan' yazarlarından sevgili Yılmaz Özdil'in Defne Joy Foster'ın ardından yazdığı bir yazı?
Defne'nin adının geçtiği satırlar hariç a'sından z'sine katıldığım bir yazı..
Katılmadığım içindir ki; ben de genç yaşta yitip giden bi genç şov girl'ün adı, yazıda nerede geçiyorsa sildim ve üzerine 'Barış' yazdım.. 'Cem' yazdım..
Daha bir gerçekçi olmadı mı şimdi sevgili Yılmaz Özdil'in yazısı..
Biliyorum; 'Su testisi su yolunda kırılır..' diyen Hıncal Abi gibi tepki alacağım.. Ama umurumda bile değil.. Türkiye, ulusça bir değerin arkasından ağlamışsa.. Yas tutmuşsa..
O değerin adı Barış'tır..
O değerin adı Cem'dir..
Ve niceleridir..
Ama 'O' değildir?
Sevgilerimle.. Saygılarımla..
hulusi.tunca@magazinkolik.com