Devam, Abdullah Avcı!..
Abdullah Avcı'yı yürekten kutluyorum. İşte yıllar önce ortaya attığım ve savunmaktan asla vazgeçmediğim "Hücum futbolu" bu..
Sakın dar anlamı ile düşünmeyin.. Hücum futbolu sadece bir futbol taktiği değil. Ayni zamanda bir Yaşam Felsefesi..
İlerlemeyi, gelişmeyi, patlamayı hedefleyen, bu yüzden büyük riskleri de göze alabilen bir felsefe.. Riske girmediniz mi, yerinizde sayar ve hızla ilerleyen dünyada geride kalırsınız.
Riski göze almak, yürek ister. Riski göze almak cesaret ister, kendine güven ister. Dört bir yanı saran ve saldıran tutuculara karşı, dik durabilmek, dayanabilmek ister.
Mustafa Denizli 14 Ekim 1987'de Wembley'de İngiltere'ye 8-0 yenilmeyi göze almasaydı, Türkiye 2002'de Dünya Üçüncüsü olamazdı.
Denizli, riski göze almayanların yönetiminde maçlarına şerefli yenilgiler, onurlu beraberlikler için çıkmaya alışmış Türkiye'nin kaderini değiştiren adamdı.
1984 Avrupa Şampiyonası elemelerini geçmek ve finale kalmak için Wembley'de İngiltere'yi yenmemiz gerekiyordu. Şerefli yenilgi, ya da onurlu beraberlik, Mustafa Denizli'nin kendi kellesini kurtarırdı sadece..
Tüm medyanın hem de nasıl saldırdığı Denizli şöyle konuştu:
"Gurupta bizim için ikinci veya sonuncu olmak bir şeyi değiştirmeyecekti.. Birincilik için sahaya çıktık, riskli oynadık, farklı yenildik.. Az farklı yenilseydik bugünkü eleştirilerin hiçbirisi olmayacaktı."
Olmayacaktı tabii.. Ama Türkiye de, Dünya Üçüncüsü olamayacaktı.
Abdullah Avcı, açıkladığı kadro ve sahaya çıkardığı 11'le, son yılların ilk devrimci hocası olduğunu gösterdi.
İlk defa bir hoca "Ben altında adım yazılı bir takım yapacağım" dedi.
Bunu demek için insanın, iddialı, inançlı ve yürekli olması gerek.. Avcı'da bunlar var..
Yola ezberlenen, ama bugüne dek bir şey yapmamış isimlerle çıkmak kolaydı. O yolun sonunun bir yere gitmediği biliniyordu, ama başka bir şey daha biliniyordu..
O sonu olmayan yolda yürümek, hocayı riske etmezdi. Milli takım yerinde sayar, ama hoca ballı maaşı alır, giderdi..
Avcı, zor yolu seçti. Kellesini değil, milli takımı tercih etti.
Bugüne kadar defalarca şans verilip, bir şey olmayanları, ezberlenen isimleri "Benim ölüm milli formayı giyer" laubaliliği içinde olanları bir kenarda bıraktı.
Zahmetli bir işe girdi..
Araştırmaya..
Milli takımda en az on yıl oynayabilecek, yenileri, gençleri, her tarafta aramaya..
Böylece bir taşla bir kaç kuş vurdu.
Bir defa milli formanın kimseye tapulu olmadığını kafalara soktu. Gençlerdeki "Ağzımla kuş tutsam, kadroya çağrılmam" umutsuzluğunu sildi.
İkincisi.. Milli olmak için ille de üç büyüklerden birinin formasını giymek gerek kuralını ve Anadolu'daki futbolcuların "Gelecek İstanbul'dadır" düşüncelerini değiştirme yolunda önemli bir adım attı.
Üçüncüsü.. Özellikle Avrupa'da yaşayan ve ilgisizlik yüzünden yaşadıkları ülkenin milli takımlarını tercih eden Türk gençlerine "Sizi ihmal etmeyeceğiz. Artık öz evlatlarımızsınız.. Bu milli takım gerçekten sizindir. Yakından izlenecek ve hak ettiğinizde formayı giyeceksiniz" mesajını verdi.
Araştırmacı, yenilikçi olduğu, gençlere ve gurbetçilere değer verdiği, tahmin edebildiğim eleştirilere zerre aldırış etmeden, göze aldığı riskleri azaltmadan, yürekle, cesaretle bu "Hücum Futbolu"na devam ettiği sürece Abdullah Avcı'nın yanında olacağım..
Tam bir eyyam federasyonu kuran Yıldırım Demirören, böyle bir devrimci hocaya tahammül edebilir mi?.
İşte orasını bilemem..