Doğu ile Batı arasındaki ilk büyük savaş: Akha ordusu, Truva seferine çıkmak üzeredir.
Birleşik ordu donanmasının sıkıştığı limandan kurtulup harekete geçebilmesi için rüzgâra ihtiyacı vardır.
Başkomutan Agamemnon, Artemis’in kutsal geyiklerinden birini öldürdüğü için tanrıça da onun rüzgârını kesmiş ve herkesi bu limana hapsetmiştir.
Doksan dokuz kralın ordusu hastalıktan kırılırken, öfkeyle bekleyen askerlerin gözü Agamemnon’dadır.
Başkomutan’ın sadece kendisi ve makamı değil, başta ailesi olmak üzere, tüm ülke tehlikededir.
Agamemnon’un yapabileceği tek bir şey kalmıştır: En değerli varlığı olan kızı Iphigenia’yı tanrılara kurban vermek!..
Dramaturgisini Gökhan Aktemur’un, müziğini Burçak Çöllü’nün, sahne-kostüm tasarımını Gamze Kuş’un, ışık tasarımını Kemal Yiğitcan’ın, efekt tasarımını Gökhan Suna’nın yaptığı, fotoğraflarını Ahmet Çelikbaş’ın çektiği oyunda Caner Çandarlı, Ceren Kaçar, Elvan Boran rol alıyor.
İfigenya’nın yönetmeni Serdar Biliş, oyunu nasıl ele aldığını şöyle anlatıyor:
“2020 yılında ‘İphigenia Aulis’te’yi sahnelerken Euripides’in izinden giderek, savaşlar yüzünden dünyanın içine girdiği krizin yarattığı eşitsizliği, bozulan toplumsal düzeni ve ataerkil sistem içinde “kadın”ın konumunu ön plana koymaya çalıştık.
Antik eserlerde “halkın ve sağduyunun sesi” olarak kullanılan “koro”yu aynı amaçla güncele uygun şekilde yorumlayarak “gerçek kişiler”e yer verdik.
Eserde işlenen temaların paralelinde (“kurban”, “evlat sahibi olma”, “vazgeçemeyeceğimiz ahlaki değerler”, “yaşadığımız topluma dair sorumluluklar”, “ülkü uğruna kendini feda etme” vb.) toplumun farklı kesimlerinden kadınların, birbirinden farklı görüş, anı ve düşüncelerini aktararak sözü gerçek sağduyunun sahiplerine teslim etmeyi amaçladık.”
Euripides’in öncü adımları
Euripides, Atina demokrasisinin paranın egemenliği ve savaşlar yüzünden krize girdiği döneme, eşitliğin yadsındığı toplumsal düzene kuşkuyla bakmıştır.
Tanrısal yasaların yerini ekonomik değerlerin alması; ataerkil düzene geçişle birlikte kadının toplumda ezilmesi; hukuk düzenindeki çelişkiler; köleci eşitsizliğin derinleşmesi karşısında bireyin ve özellikle de kadının dünyasına eğilerek savaş karşıtlığının ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Euripides’e göre “tuz” kokmuş; Antik Yunan tanrıları ahlaki açıdan artık yozlaşmıştır.
Bu nedenle tanrıların-soyluların yüceliği yerine insanın derinliğine eğilmiştir.
Tiyatroda pek çok unsurun öncüsü olan Euripides’in eserleri yeni dilsel biçemle mecazi olmaktan kurtularak şiirsellikten uzaklaşmış ve doğalcı niteliğe bürünmüştür.
Bir tragedya yazarı olarak Euripides’in en radikal adımlarından biri ise “koro”nun işlevini en aza indirerek bireysel derinliği yüksek karakterlerin çelişkilerini akılcı bir tartışmayla ortaya koymasıdır.
Truva’da “Hektor’un İntikamı”…
Truva Savaşı, destandaki öykü ve karakterler değişik varyantlarıyla birlikte resim, müzik, heykel, fresk, sinema, opera, tiyatro gibi farklı disiplinlerden pek çok esere kaynaklık etmiştir.
99 kralın, on binlerce askerden bir araya gelen ordunun, adını tarihe kanla yazdırmak isteyen “kahramanlar”ın 9 yıl boyunca savaşmalarının tek sebebi bir kadının kaçırılması değil, ticaret yollarını ele geçirmeye dayalı sömürgeci bir bilinçtir.
Troia kentinin ilk sakinleri kutsal saydıkları İda Dağı’na yerleşmiştir.
(“İda” kelimesinin “doğuran”, “gören - bilen” gibi anlamları da vardır.
Bugün Kaz Dağları olarak bilinen İda, destanda “hayvanların ve ağaçların anası” olarak geçer.) Zeus, Truva Savaşı’nı İda Dağı’ndan izlemiştir.
Türk edebiyatı ve folklorunda “kaz çobanı” Sarı Kız efsanesi önemli bir yer tutmakla beraber İphigenia’yla benzer motifler taşır.
Troya Savaşı, Doğu ile Batı arasındaki bilinen ilk savaş olarak kabul edilir.
Troia antik kentini tarih içinde Pers Kralı Kserses, Büyük İskender, Bizans İmparatoru İulianus, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk ziyaret etmiştir.
Bu anlamlı ziyarette devlet adamlarının hep aynı repliği söylediği rivayet edilir: “Hektor’un intikamını aldım…”
Troia Savunması’ndan yaklaşık 3 bin yıl sonra gerçekleşen Gelibolu savunmasına işgal kuvvetlerinin İngiltere’den gönderdiği geminin isminin Agamemnon olması, Mondros Mütarekesinin Limni adasında yine Agamemnon isimli gemide imzalanması tesadüf değildir.