Bodrum'daki at kuyruklu adamla, köşeci-şarkıcı kızın düğünleri 'yılın düğünü' tacını, bir hastane odasında kıyılan nikaha devrederken.. Ağzı olan da konuştu olmayan da.. Öncelikle 40 yılın dostu sevgili İbrahim Tatlıses'le Ayşegül gelinimizi kutluyor, 'Allah bir yastıkta kocatsın' diyorum.. Sonra da; kocaman bir o-haaaaa çekmek istiyorum çok çok özür dileyerek.. Neden o-haaaa?.. Şu satırları okuduktan sonra:
'Ben 20 sene biriyle beraberlik yaşadıktan sonra onun evleneceği insanla asla yan yana olmam. İbrahim'le her zaman dost olabilirim, sonuçta oğlumun babası. Perihan Savaş da dost olabilir, kızı var. Ama gidip İbrahim'in karısıyla nasıl arkadaş olursun? Birbirlerini nasıl abla kardeş gibi görürler? O senin ablansa, ne işin var ablanın eski kocasının yatağında? Bunun karşılığı ensest..'
Bu sözler; İzzet Çapa'ya konuşan Derya Tuna'ya ait.. Ensest = Aile içi yasak ilişki..
Oysa; Derya Tuna bilmez mi ki; sevgili Perihan Savaş'ın İbrahim Tatlıses'in hayatında ne kadar önem taşıdığını.. Bilir.. Bilmez ise.. Derya'nımı sizlerle birlikte 32 yıl öncesine götürmek istiyorum.. İşte 26 Kasım 1979'da HEY'de yayınlanan İbrahim Tatlıses-Perihan Savaş röportajım:
o o o
Bundan böyle İbrahim Tatlıses için sadece ve sadece Perihan Savaş var. İyi güzel var da; özel yaşantısında mı var? Yoksa sinemada mı var?
Bu hafta HEY'in kapağını ve bu röportajın yer aldığı sayfaları süsleyen fotoğraflar, bir filmin setinden çekilmiş değil. Özel olarak HEY Dergisi için verilmiş pozlar! Haftalık olağan toplantımızda bu iki starı birlikte kapak yapma fikri atılıyor ortaya. Kabul görüyor. Önce İbrahim Tatlıses'le buluşuyoruz. Teklifimizi iletiyoruz.
Yüzünde 'sütten ağzı yanmış' insanların edasıyla, önce pek yanaşmak istemiyor. Sonra yapılacak olan röportajın HEY'de yayınlanacağını düşünerek 'evet'i bastırıyor. Bunun üzerine
Perihan Savaş'ın telefonunu çeviriyoruz. İbrahim Bey'in kabul ettiğini söylediğimizde, o da hiç düşünmeden "Ben de varım" diyor.
Boğaziçi Üniversitesi'nin sırtlarındaki; Hülya Koçyiğit'le Ediz Hun'un, Filiz Akın'la Cüneyt Arkın'ın sık sık buluşup, bir ağacın etrafında lay lay lom dans ettikleri eski Yeşilçam filmlerinin en sık kullanılan bu mekânında buluşuyoruz. Üniversiteli gençlerin neşe dolu seslerine, arada tek tük geçen bir-iki otomobilin homurtuları karışıyor. HEY'in deklanşörü o sırada görev başında. Çalışıyor. Bilmem kaçıncı makara film bitiyor.
Çekim bitiyor, sohbet başlıyor. Söze ilk giren Tatlıses oluyor. Urfa şivesi, kelimeleri kendine özgü tonlamasıyla belki de en son söyleyeceğini en baştan söylüyor:
"Benim için artık yalnızca Perihan Savaş var.." Sonra bıyık altından gülüp devam ediyor: "Ama yalnızca filmlerde?"
Perihan Savaş, bu sözler üzerine başını önüne eğip, İbrahim Tatlıses'ten bakışlarını kaçırmaya çalışıyor. Tatlıses devam ediyor:
"On yaşındaydım o sıralar. Urfa'da yaşıyoruz. Babam, meydanda ciğer kebap satıyor. Ben de yanı başında ikinci bir tezgâh açmış buz satıyorum. Sabah koyuluyoruz işe, akşamın geç saatlerine kadar oradan ayrılmıyoruz. Ama bu babam için söz konusu.
Ben 60 kuruşu bir araya koyunca doğruca alıp başımı gidiyorum Türkmen Sineması'na. O zamanlar 60 kuruş sinema. Al bileti, doğru içeri. Bir de Göksel Arsoy'la Belgin Doruk'un filmi oynuyorsa değmeyin keyfime.
Derken buz satıp, sinemaya gitme işi zorlaşmaya başladı benim için. Babam, başımdan ayrılmıyor beni de bırakmıyordu. Aklıma bir fikir geldi. Sinemanın büfesinde çalışırsam çok daha kazançlı olurdum. Sonunda allem ettim kallem ettim ve büfede işi kaptım.
Artık Türkmen Sineması'nın sucusuydum. Film başlamadan önce ve 5 dakika arada su satıyor, film başlayınca bir kenâra çekilip filmi seyrediyordum. Düşünsenize hem bedavadan film seyrediyor hem de para kazanıyordum..."
-Türk sinemasının en sevilen ikililerinden Belgin Doruk-Göksel Arsoy belli ki sizi çok etkilemiş. Perihan Savaş ile oluşturduğunuz ikilide onların da bir etkisi bir payı oldu mu?
Sözü oraya getirmek istiyorum ya! O zamanlar artistlerin dünyası benim için büyük bir merak konusu olmuştu. Onlar İstanbul'da nasıl yaşarlar, günlerini nasıl geçirirler, ne yerler ne içerler, bizim gibi fakir insanların varlığından haberleri var mıdır diye hep kendi kendime sorardım.
Onların parlak yaşamları benim için hep bir düş olmuştu. Bir Göksel Arsoy'un bir Belgin Doruk'un yanına yanaşmak, ellerine bir dokunmak benim için hayâllerin en büyüğü idi. Sonra seyirciler yani bizim Urfalılar, onları öylesine bağırlarına basmıştı ki onları ayrı ayrı filmlerde düşünemez olmuştuk.
'Aşkın Saati Gelince', 'Evcilik Oyunu', 'Samanyolu', 'Yalnızlar İçin', 'Kızıl Vazo' ve adı şimdi aklıma gelmeyen filmlerini seyrettikçe içim giderdi. 'Ne mutlu onlara' derdim. Aradan yıllar geçti. Hiç aklımızda yokken biz de sinema oyuncusu olduk. Üçüncü filmimi tamamladıktan sonra Perihan Hanım'la oynamaya başladım. Bundan sonra da film anlaşması yaparken ilk koşul olarak 'Başroldeki kadın oyuncu; Perihan Savaş olacak' diyeceğim. Onun dışında bir teklifi kabul etmeyeceğim.."
-Neden Perihan Savaş?
Dördüncü filmim olan 'Kara Yazma' için yapımcılar Perihan Hanım'ı düşündüklerini söylemişlerdi. Onunla ilk kez bir film şirketinde tanıştık. Kara kaşları, kara gözleri ile bir Şark kızı tipindeydi. Kanım o an kaynamıştı. Seve seve birlikte oynayabileceğimizi söyledim. Sonra bir film daha yaptık. Bundan sonra da onunla birlikte olacağız.
Ya siz Perihan Hanım? İbrahim Tatlıses için neler diyeceksiniz?
İbrahim Bey'le dediği gibi tanıştığımız gün kaynaştık. Arkadaşlığımız çok çabuk gelişti. Beyazperdede yeni bir Belgin Doruk-Göksel Arsoy ikilisi yaratabilirdik. Bu görüşten yola çıkarak beraberliğimizi sürdürmeye karar verdik...
'Some Like It Hot' ya da bizdeki bilinen adıyla 'Bazıları Sıcak Sever'... Başrollerinde Marilyn Monroe, Tony Curtis ve Jack Lemmon'un oynadıkları bu film daha sonra üç kez de Yeşilçam'a uyarlanmıştı.
Uyarlamaları ve oynayan sanatçılar şöyle sıralanıyordu: 'Çapkın Kızlar' [Perihan Savaş-Ali Poyrazoğlu], 'Fıstık Gibi Maşallah' [Türkân Şoray-İzzet Günay-Sadri Alışık] ve 'Fıstık Gibi' [Feri Cansel].
'Sıcak seven' Perihan Savaş ile bol acılı Urfa usulü çiğ köfteyi içine bir de Acısso katarak yiyen İbrahim Tatlıses, sıcak ve acıdan kaynaklanan sevgilerini bundan sonra filmleriyle bütünleştirmek kararında. Bu konuda ağız birliği etmişçesine söyledikleri şöyle:
"Acının da sıcağın da yaşantılarımızda büyük yeri var. Perihan 'Çapkın Kızlar'la Yeşilçam'da adını duyurmaya başladı. İbrahim, acısını katık ettiği televizyon programlarıyla çıkışını yaptı. Bundan sonra da afişlerimizde adlarımız sürekli yan yana yazılacak..."
İbrahim Tatlıses, 1978'in ilk aylarında Neclâ Nazır'la çevirdiği ilk filmi 'Ceylan'dan 35 bin lira almıştı. Arkasından şarkıcı Semra Alper'le 'Sabuha'da oynadı. Bunlar sinemalarda gösterildi. Bir de çekilip de henüz gösterime girmeyen filmleri var İbrahim Tatlıses'in. İlk kez bir türkücüyü canlandırdığı ve Neclâ Nazır'la oynadıkları 'Fadile', sonra ikisinde de Perihan Savaş ile
kamera karşısına geçtikleri 'Kara Yazma' ve 'Kara Çadırın Kızı'...
Bundan böyle yalnızca Perihan Savaş ile oynayacağını açıklayan Tatlıses'in sinema ile ilgili bir kararı daha var:
"Artık film başına fiyatım 2 milyondur. Kim parayı bastırırsa ona film yaparım.."
Bülent Ersoy'un 1 milyon, Orhan Gencebay'ın 1.5 milyon, Ferdi Tayfur'un 2.5 milyon lira istedikleri bir dönemde işte müzikten sinemaya geçen bir başka sanatçının fiyatı. Sinemanın klâsiklerinden Türkân Şoray ile Cüneyt Arkın mı?
Onlar daha 200 bin lira sınırındalar...
Son sorumuzu İbrahim Tatlıses'e soruyoruz!
-Eşiniz Adalet Hanım'la görüşüyor musunuz, neler yapıyor?
"Adalet Hanım'la birbirimizi severek evlenmiştik. Urfa doğumlu ama Mardinli'ydi. Anlamıyorduk birbirimizin dilinden. Gerçekten de evliliğimizin daha üçüncü gecesinde yaptığımızın bir hata olduğunu ikimiz de anladık. Yol yakındı ama geriye dönemedik. Sonra Ahmet [1972], Gülşen [1974] ve Gülden [1976] geldiler dünyaya.
Şimdi; insanlar neden birbirlerine azap çektirirler diye düşünüyorum da buna bir anlam veremiyorum. İnsan ayrılacaksa bu iş zorbalıkla değil, insanca olmalıdır. Adalet'in beni boşanmak üzere mahkemeye verdiğini sonra da davasından vazgeçtiğini duydum. Bu işin daha fazla yürüyeceğini sanmıyorum. Kim bilir belki de bu kez davayı ben açarım. Akan su, yatağının boyu kadar gider. Sonra takılır. Bilmem anlatabildim mi?.."
Anlatmıştı... Hem de çok iyi anlatmıştı İbrahim Tatlıses... [26 Kasım 1979]
HEY TOP 10'DA BU HAFTA [KASIM 1979/ TÜRK MÜZİĞİ 45'LİKLER]
1.Sabuha [İbrahim Tatlıses] 2.Çok Yalnızım [Dursun Salkım] 3.Doğum Çile Çekmek İçin [Ayhan Işık] 4.Hayat Harcadın Beni [Hayri Şahin] 5.Sevenler Anlar [Müslüm Gürses] 6.Yalvarsan da Dönemem [Ethem Acar] 7.Hapishane [Ferdi Tayfur] 8.Garip [Ethem Acar] 9.Hayatımın Çocuğu [Erdal Şahin] 10.Başım Dönüyor [Suna Sunay]
hulusi.tunca@magazinkolik.com