Müzik yazarı olmam, müzik dünyasının 70'li, 80'li 90'lı, 2000'li yıllarının tüm müzik sanatçılarını yakından tanımam, çoğu ile dost ve arkadaş olmama neden olmuştu..
Ama her şeyden önce Hey'in bir muhabiri olarak sadece müzik değil, sinema ve tiyatro da ilgi alanıma girmiş, bu sanat dallarının pek çok sanatçısı ile de röportajlar yapmış, dostluklar kurmuştum.. Aralarında 'baba' diye hitap ettiğim tek bir sanatçı olmuştu Allah şifalar versin; Nejat Uygur..
Ne zaman yeni bir oyun koysa, Kocamustafapaşa'daki Çevre Tiyatrosu'na koşar, en ön sıradan yeni oyununu izleme şansına sahip olurdum.. Aynı oyunu kaç kez izlediğimi ise bir Allah bilir bir de..
Ben bile bilmem valla.. Hiç unutmam, rahmetli Uğur Mumcu'nun şehit edildiği gün yeni oyununu izlemek için gitmiş, önce kuliste ziyaret etmiş ve acı haberi de orada almıştım..
Çok üzgün olduğu halde 'The show must go on' (Gösteri devam etmeli) diyen 'Baba Nejat' o gün 'Söylemenin hiç sırası değil ama.. Sana bir tavsiyede bulunacağım.. Benim Süheyl?le Behzat yeni bir oyuna başlıyor. Mutlaka izle, boynuz kulağı geçecek... demişti...
Ondan sonra babanın nasihatı üzerine iki oğlunu takibe almıştım.. Hatta hatta günü gelince Hey'in sayfalarını onlara da açmıştım..
26 Ekim 2013 Cumartesi gazeteleri alıp da, Sabah'ın Günaydın ekinde 'Nejat Uygur Müzayedesi' başlıklı haberin henüz alt başlığını okumuştum ki; dondum kaldım.. Titredim..
Başımdan aşağı kaynar suların döküldüğünü hissettim.. Alt başlık aynen şöyle idi:
'Süheyl Uygur'un evini taşırken 'fazlalık? diyerek eskiciye verdiği, babası Nejat Uygur'a ait eşyaları, bir müzayede evi satın aldı. O eşyalar 10 Kasım'da açık artırmaya çıkıyor..
Günaydın yalan yazmaz.. Haber hele ki, gazetenin çiçeği burnunda 'Genel Yayın Koordinatörü' yılların magazin gazetecisi, sevgili dost Sinan Özedencik (hayırlı olsun sevgili Sinan, başarılarının devamını dilerim) imzasını taşıyorsa asla yalan olmaz..
Ama ben yine de ertesi günkü gazeteyi bekledim, Süheyl bir açıklama yapıp dese ki; 'Babamın fazlalıkları diye bir şey söz konusu olamaz.. Olayın aslı şöyledir böyledir..? desin. Yok böyle bir açıklama gelmeyince, bana da bu satırları yazmak vacip oldu..
Hemen bir parantez açıp; son kitabım 'Hulusi Tunca ile Yetmişler'e gidelim.. Bu kitap ve devamı niteliğindeki 'Hulusi Tunca ile Seksenler' için pek çok sanatçı dostumdan o dönemlere ait görüş aldım..
Sevgili Behzat Uygur'un 'Seksenler' kitabında yer alacak olan 'anıları' kendi kaleminden aynen şöyle idi:
'Genç tiyatrocuları da unutmayan dergi..
'Hey'le tanışmam; babam sayesinde olmuştu.. Her ne kadar müzik ağırlık bir dergi de olsa sinema ve tiyatroya da verdiği ağırlıkla dikkatimi çekmişti..
Babamın röportajlarını okurken nasıl da keyiflenirdim, günün birinde bizim röportajlarımızın da bu dergide çıkacağını aklımın ucundan bile geçirmeden.. 80'li yıllarda yaşayan her genç gibi benim üzerimde de çok büyük etkisi oldu Hey'in..
Zaten o yıllarda iki dergimiz vardı; Hey ve Gırgır.. Birini çarşamba diğerini cuma sabahları adeta kapışırdık.. O yıllarda 'baba dostu ' Hulusi Abi'yi tanımamız çiçeği burnunda tiyatrocular olarak bize çok şey kattı..
Bize ve genç tiyatroculara verdikleri destek asla unutulmaz.. Bir röportajımız bir haberimiz yapılırken en büyük güvencemiz Hulusi Abi'ydi.. Benim için unutulmaz bir anı; ben, Süheyl ve Süha ile üçlü röportajımız yapıldı.. Röportaj ertesi hafta 'Uygur'ların Yüzakı: Behzat Uygur' başlığı ile çıktı. Dergiyi eline alan Süheyl aynen şöyle dedi: 'Ne yani biz yumurta akı mıyız'.. Seni çok seviyoruz Hulusi Abi...
Evet; gerçekten hatırlamıyorum ama üçlü röportaj yapıp da, başlığa neden sadece Behzat'ı çekmişiz inanın şu an bilemiyorum..
Aradan en az 30 yıl geçmiş..
Behzat Uygur; gerek sanatçı gerek insani kişiliği ile gerçekten de 'Uygur'ların Yüzakı: Behzat Uygur' olduğunu 7'den 70'e herkese kanıtladı..
'Ne yani biz yumurta akı mıyız'.. diyen Süheyl ise sadece onun değil 'Türkiye'nin babası' sevgili Nejat Uygur'un eski eşyalarını 'fazlalık' diyerek eskiciye satıverdi..
Belki de gözünü bile kıpmadan.. Bilemiyorum karşılığında para mı aldı yoksa plastik leğen ve mandal mı ama.. Olmadı be Süheyl.. Seni gerçekten seven bir 'ağabeyin' olarak inan titredim.. Sarsıldım.. Göz yaşlarıma engel olamadım..
Ben ki sizlerden bir 'Nejat Uygur Müzesi' kurmanızı beklerken, aldığım bu haber karşısında yıkıldım.. Hiç mi sevgili Kemal Sunal'ın evlatlarını örnek almadınız...
10 Kasım'ı beklemeyin.. Koşun verdiğin o 'fazlalıklar?ı geri alın..
O 'Fazlalıklar' arasında neler var?
Eşyalar arasında Nejat Uygur'un imzasını taşıyan çok özel parçalar dikkat çekiyor. Bu eserler arasında; torunu Zeynep için yaptığı ve arkasına özel bir mesaj yazdığı yağlı boya bir tablo, yine torunları Zeynep ve Ayşe'nin adlarının yazılı olduğu Vespa Scooter görünümlü üç tekerlekli bisiklet ve kendi adını taşıyan özel olarak ciltlenmiş 10 adet kitap da bulunuyor.
Satılan eşyalar arasında bulunan Nejat Uygur'un yaptığı yağlı boya tablonun yanı sıra oyuncak koleksiyonundan parçalar, 1954 yapımı Plymouth Belveder model arabadan çıkma orijinal bir konsol, el yapımı kuklalar ve bir satranç takımı..
İş işten geçti mi?.. Satılan mal geri alınmaz mı?..
O zaman Koç'lara.. Sabancı'lara.. Ve onların 'klasmanına' giren büyüklerimize sesleniyorum.. Hatta hatta TÜRVAK ... Türker İnanoğlu Vakfı adına Türker İnanoğlu ağabeyimizi müzayedeyi beklemeden, hemen o eşyaları toplu alarak satın alıp, bir Nejat Uygur Müzesi kurulması için ilk adımı atmaya devat ediyorum..
İnanın sadece Türk tiyatroseverleri değil.. Bütün Türkiye sizinle bir kez daha gurur duyacaktır..
Sevgilerimle.. Saygılarımla..