Varyant TV’den Aziz Berke Duran, “İşin Erbabı” programı kapsamında usta sanatçı Nevra Serezli’yle bir araya geldi:
-Sizin kariyerinizi konu aldığımız bir program ve şunu da belirtmek isterim, soruların içine üniversite okuyan öğrencilerden gelen sorular da var. İlk sorum anneniz ve babanızın hem kariyerinizde hem de hayatınızda çok büyük etkileri olduğunu birçok programda söylediniz. Benim merak ettiğim aile yapınız. Babanız nasıl biriydi? Anneniz nasıl biriydi? Nasıl bir ortamda büyüdünüz?
“Vallahi herkes annesini babasını sever tabii ama benim annemle babam olağanüstü insanlardı. Babam çok iyi iki üniversite eğitimi görmüş, 4-5 dili su gibi konuşan ve yazan biriydi; annem ise ticaret lisesi mezunu olmuş ama ev hanımlığı yapmış, dünyanın en iyi insanı. Bana sevgiyi, saygıyı, kin tutmamayı, doğruları söylemeyi öğretti. Babam da hep doğru tarafta olmayı, azimle çalışmayı, sevdiğim işi yapmayı öğretti. O devirlerde, 50'lerden bahsediyorum, bizi o devire göre özgür bırakıp, kendi kararlarınızı kendiniz verin derdi. Öyle bir babaydı ki, onun öğretileri bu yaşıma kadar bende kalmıştır. Üniversitedir babam.”
-Tabii o dönemde şimdiki Türkiye'ye nazaran daha baskıcı bir toplum vardı. Sizin için büyük bir avantaj. Yani evde tabiri caizse ayaklı bir kütüphane var.
“Kesinlikle. Zaten kütüphanemiz, yani duvarlar boyudur. Hala evimde de ondan kalma kitaplar vardır. Metin de Allah'tan çok kitap seven bir insandı; yani neredeyse artık birileri okusun istiyorum, bitmiyor kitaplar.”
METİN SEREZLİ’YLE NASIL TANIŞTI?
-Efendim, Dormen Tiyatrosu’nda Cengiz Han’ın Bisikleti oyunuyla sahne tozu yuttunuz ve yine sizin gibi tiyatrocu, bizim kuşağın Olacak O Kadar programıyla tanıdığı usta isim Metin Serezli’yle de bu dönemde karşılaştınız. Metin Bey’le nasıl tanıştınız?
“Nerede tanışabilirim Metin Bey’le? Tabii ki tiyatroda tanıştım. İlk tanıştığımızda ben daha yeni girmiştim, oyunun gala gecesiydi. Odama kadar gelip bütün centilmenliğiyle bir gül verdi. Fakat her oyuncuya veriyordu, bana özel değil yani. İyi oyunlar diledi, “Gençsin, başarılar diliyorum, inşallah çok iyi olur” dedi. Sonra odadan çekti gitti. İkinci karşılaşmamız ‘Aşk’ adlı bir oyun kastı yapılıyordu. Ben daha çok yeniyim, birçok oyuncuyla konuşuluyordu. İşte bazen öyle kader vardır ya, size gelir, onu yaşadık. Birçok oyuncu rolü oynayamadı ya da kabul etmedi, bilmiyorum. Çok genç olmama rağmen, kırklarda olan bir kadını, “Nevra nasılsa yapar” diye bana verdiler ve benim ilk büyük başrolüm bu olmuş oldu. Erol Keskin ve Metin Serezli ile ilk oyunum ‘Aşk’tı.”
“GOFRETLE BENİ İSTEMEYE GELDİ”
-Şimdi, ben sizin isteme anınızı biliyorum fakat bizi izleyen genç arkadaşlarımın da bilmesini istiyorum. Kısaca isteme anınızı anlatır mısınız?
“Aslında Metin’le babam aynı kafada insanlar çıktılar. Çünkü babam kılığa kıyafete, paraya pula, arabaya vesaire hiç önem vermeyen biriydi. Yeni yetişen ve güzel bir genç kız olarak babamdan elbise, kıyafet parası istediğim zaman bir kuruş vermeyen ama o alacaklarımın bin misli paraya bir İngilizce kitap istediğim zaman anında parayı çıkarıp veren biriydi. Öyle alıştırdı bizi. Metin’de, “Ya biz tiyatrocuyuz. Ben gümüş tas yaptırıp, gümüşün içine kilolarca çikolata koyamam” dedi. “E Metin, bir gofret al bir de gül al gel” dedim. “Sahi mi ya?” dedi. “E ne olacak?” dedim, o devirde de en lüks şey gofret. “
-Aa şaşırdım.
“Tabii canım, öyle şimdiki gibi çok çeşit çikolatalar, işte belki de kiloyla satılanların dükkanı bile pek yok. Neyse, Metin bir tek çikolata ve bir gülle istemeye geldi. Babam önce bir anlayamadı, sonra “Kızınızı istemeye geldim” deyince “Ah ya, tam benim kafamda bir damat” dedi. Babamın çok hoşuna gitmişti.”
“O ZAMANLAR SALONLARIN TUVALETİ YOK!”
-Dormen Tiyatrosu’ndan sonra 8 yıl Çevre Tiyatrosu var. Orası da çok önemli bir yer. Ben de doğma büyüme Kocamustafapaşalıyım. Çok iyi bilirim orayı. Bu yazıyı okuyan ve YouTube’dan izleyenlere de tavsiye ederim. Gidip görülmesi gereken yerlerden. Tabii 60’larda nasıldı bilmem ama...
“Şu an ben gitsem ben de tanımam inan. O zamanlar çok böyle bilinmeyen bir yerdi; hatta Altan Erbulak gazetede karikatür çiziyordu, Milliyet zannediyorum, Çevre Tiyatrosu’nun krokisini çizmişti. O zamanlar konum yollamak yok ki, oğlum. Müteahhitimiz sora sora çok güzel tasarlamıştı. Buradan söylemek istiyorum. Anadolu'nun her yerinde oynuyorum. İsim tabii ki vermeyeceğim, bölgede vermeyeceğim ama birçok yerde kuliste tuvaletin olmadığı yerlerde biz oyun oynuyoruz. Düşün, o salonu yapan oyuncu sıkıştığı zaman nereye gideceğini düşünememiş. Yani olacak iş değil. Ama bunu bir oyuncuya sorsanız, bir soyunma odası ve bir tuvalet gerekir kuliste diye söyler. Hala büyükşehirde kulise ayna koymuyor. Evet, hani ışıktan falan vazgeçtim, aynası bile yok.”
“SEYİRCİYLE AYNI TUVALETE GİRDİK”
-Ahmet Çevik vardı Olacak O Kadar’da da oynadı. Sinan Bengier’le tiyatroya çıkıyorlar. O da Instagram hesabından paylaştı. Soyunma salonundan çıkıyorlar, buz gibi. Kalorifer koymamışlar. Bunu bile düşünmemişler.
“Artık sıcak olmayanlara alıştık ama benim en büyük sorunum, tuvaletin arkada olmaması ve bu olay çok önemli, büyük bir şehrin çok önemli bir tiyatro salonunda. Tövbe ya rabbim, seyircinin girdiği tuvalete girmek zorunda kaldık. Evet, düşünebiliyor musunuz? Üçüncü zil çalsın, insanlar içeri girsin ki bizi böyle koridorda tiyatro kostümleriyle tuvalete giderken görmesin diye tutup bekleyip öyle kullandığımız yerler oldu. Küçük yerlerden de bahsetmiyorum, büyükşehirlerden bahsediyorum.”
“EROL EVGİN MEHMET ALİ ERBİL’E DUBLAJ YAPMIŞTI”
-Şimdi Haldun Dormen öncülüğünde Hisseli Harikalar Kumpanyası başlıyor. Tabii “Cengiz Han'ın Bisikleti”nden bu yana hepsinde usta oyuncularla oynadınız ama “Hisseli Harikalar Kumpanyası”nda genç kuşağın da tanıdığı usta isimler olduğu için bizim için ayrı önem arz ediyor. Orada yaşadığınız tatlı bir anekdot var mı?
“Birçok anekdot var çünkü çok uzun süre oynadık. Fakat en güzelleri işte Adile Naşit’le kuliste olabilmek, Ayşen Gruda, İlyas Salman’la kuliste olabilmekti. Bir tane olay belki düşünsem aklıma gelir ama öyle pat diye çok önemli bir olay oldu diye bir şey söyleyemem. Şu var aklımda bir gün canlı söylüyorduk biz şarkıları. Şimdi şarkıcılar bile gidip dünyanın parasını alıp playback okuyorlar. Biz birebir canlı söylüyorduk müzikali. E tabii Erol Evgin gibi bir insan varken herhalde playback okuyacak değildik. Bizim de sesimiz fena değildi. Mehmet Ali Erbil’in de canlı bir şarkısı var. Bir gün geldi ses hiç yok.”
-Eyvah, nasıl söyleyecek?
“Söyleyemedi tabii. Önde mikrofonla oynadı, perde arkasında Erol Evgin, Mehmet Ali'nin sesini taklit edip şarkı söyledi, dublaj yaptı. Yani şarkıya dublaj yaptı. Yemin ediyorum size, onun tonlaması, onun sesiyle ‘Mehlika Cafer’ diye bir şarkısı vardı. Onu Erol Evgin seslendirdi ve seyirci anlamadı.”
-Evet, profesyonellik bunu gerektiriyor aslında. Şimdi biraz daha güncel bir soru soracağım. Televizyon izliyor musunuz?
“Çok!”
“TELEVİZYON DİZİLERİNİ BAŞARILI BULUYORUM”
-Televizyondaki dizi ve filmlerde oynayan oyuncuları nasıl buluyorsunuz peki?
“Öncelikle, şimdi doğruya doğru, çok beğenerek izlediğim, “Vay ya, bu sahnede ne güzel oynadın” dediğim gençler var tabii ki. Çok isim vermek istemem. Aslında komedide daha başarısız buluyorum. Normal dizilerde, işte gözyaşı damlalarıyla falan filan da böyle dramatik sahneleri geçerli not haline getirebiliyorlar. Kötü değil, hakikaten kötü değil. Büyük duayenlerin oynadıkları, çok hayran olduğum sahnelerde oluyor.”
“MERT RAMAZAN DEMİR’İ ÇOK BEĞENİYORUM”
-En beğendiğiniz genç isimleri bir daha sorsam...
“Çok basit olarak Kıvanç’ı (Tatlıtuğ) söylerim. Zaten herkes onu söylüyor. Fakat gerçekten doğru. Yani onun yanında kötü mü oynuyor diğer gençler? Hayır. İşte Aras Bulut İynemli’yi beğeniyorum. Tolga Sarıtaş, Alperen Durmaz, o tip genç oyunculardan şimdi Mert Ramazan Demir’i mesela çok favori diye söyleyebilirim. Gayet güzel oynuyor.”
-Evet, çok teşekkür ediyoruz efendim, çok sağ olun tekrardan.
“Ben teşekkür ederim. Yolunuz açık olsun.”