13 Mart Cuma gecesi...
Bostancı Gösteri Merkezi'nin sahnesi...
3 yıl aradan sonra, Ajda Pekkan o sahnede.
Haftalardır bu konseri için hazırlanıyor.
Sahne dekoru, showları, dansları...
Kıyafeti, takıları, ayakkabıları, saçı, makyajı...
Repertuarı, orkestrası.
Hangi birini sayayım ki?
Kalabalık bir ekip, O'nun için, O'nunla çalışıyor...
Müzik albümü çıktığında "bana bir imzalı albümünü verir misin?", kitap çıktığında "bana kitabını imzalar mısın?"
diyerek çantama "bedava" emek atmadığım gibi, Ajda Pekkan konserine de aynı "emeğe saygımdan" ötürü, "davetiye" yerine biletimi alarak gidiyorum!..
Saatler 21:00'i gösterdiğinde "Yakar Geçerim"le sahnede Süperstar!
(Bilerek saatime bakıyorum ki, sahneye geç çıktı yalanları olacak mı diye)
24 yıldır mesleğini yapıyor olman, defalarca O'nunla röpörtaj yapmış olman, yan yana gelmiş olmanın; sohbet etmiş olmanın bir önemi yok o anda!
Heyecan duyuyorsun!
Sanki ilk kez görüyormuşçasına!
Çünkü o heyecanı duyduracak kadar etkili, özel, farklı...
Şarkılarını söylüyor, sen izlemeye devam ediyorsun, O'nunla birlikte söylemek istiyorsun ezbere bildiğin şarkıları; ama tekrar edemediğini fark ediyorsun!
Büyülenmişçesine bakıyorsun sahneye, O'na doğru...
Mini elbise tercih etmiş ilk çıkışı için...
Kumaş ve deri karışımı elbisesinin renkleri, pembe ve tonları...
Siyah uzun deri çizmeleri ise etkileyici bir detay...
"Yakar Geçerim"den sonra "Vitrin", sonra "Ben Yanmışım"ı okuyor...
Sahneye bakıyorsun, o ışık şölenine...
Sahnesindeki 3 boyutlu "led ekran"lardaki görsellik, sahnenin yanlarındaki kendi görüntüsünü salona veren ekranlar büyülüyor seni de herkesi de...
"Ajda Pekkan playback yapıyor", "Ajda Pekkan playback okuyor" diyenlere inat okuyor sanki bu akşam...
İnadına muhteşem, inadına canlı, inadına billur gibi...
Sanki albümden dinliyormuşum gibi pürüzsüz sesiyle...
"Ara Sıcak" derken, "Harika" derken, "Heves" derken "Ya Sonra"dan sonra; konserin büyüklüğünü, konserin başarısını göz ardı edip,
lafta emeğe saygıları olan, lafta başarıyı alkışlayan "insanoğlu"nun; gazete haberlerine attığı başlıkların cümleleri dökülüyor Ajda Pekkan'ın ağzından...
Aslında sadece dertleşiyor...
Dertleşmek istiyor!
Hani konserin güzelliğini, başarısını, ulaşılmazlığını, insanların ağlayarak izlemesini yazmak yerine "Ajda günah çıkardı", "Ajda vicdan azabı" duyuyor demişlerdi ya...
İşte o cümleler dökülüyor ağzından... "Bugünleri hepimiz beraber yaşıyoruz. Benim şarkılarımda canlandırdığınız o güzel hayaller bütün o güzel sözler onunla örtüşmüş onun hayatının en büyük parçası olmuş. Bu saygıdeğer insanın benim için anlamı çok. Benim çok yakınım. Tabi ki zaman içinde bu mesleğin yarattığı bazı durumlar söz konusu olabiliyor. İnsan bazen annesinden, ailesinden ve sizlerde de istemediği halde kopuk yaşayabiliyor. Tıpkı askere gitmek gibi, tıpkı bir şeylere ara vermek gibi... Ben de istemeyerek zaman içinde kendi koşuşturmalarım olduğu için ayrı kaldım. Bunun vicdan azabını duyuyorum. Ben çok çalıştım, çocukluğumdan beri çalışıyorum. Çalışmayı çok seviyorum. Ama hala da çalışmak istiyorum, tabii illa şarkı söylemek zorunda değilim. Gerçekten çok zor birşey, her zaman bir numara olmak, her zaman sen olmak,kendini kovalamak ve kendini yakalamaya çalışmak... Bir gün bir bakıyorsun ki hayatı elinden kaçırıyorsun. Ama ben çok mutluyum, çünkü hayata bir bakıyorum her şey o kadar sevgisiz ki , insanların birbirlerini ezerek mutlu olduğunu görüyorum o yüzden ben de böyle yorulmayı çok seviyorum. O yazdı ben söyledim, ben söyledim siz sevdiniz. O sınırsız sevgisini şarkılarında anlatan bir kadındı. Hadi Fikret Şeneş'in ölümsüz aşkını ölümsüz slowlarını birlikte söyleyelim, bana eşlik edin'' diyor.
Hemen ardından da Şeneş'in Pekkan'ın sesinden aşık olduğumuz o eserleri geliyor...
Sahnenin yanındaki led ekranlarda Fikret Şeneş'in görüntüsüyle...
"Kimler Geldi Kimler Geçti", "Seninleyim" ve "Sensiz Yıllarda"yı okuyor Ajda Pekkan...
Konserin ikinci bölümünde piyanonun başında Behzat Gerçeker var.
Enbe Orkestrası, Ajda Pekkan'ın orkestrasının yanındaki yerlerini alıyor ve Ajda Pekkan yine sahnede...
"Et tu Pars et tu Reviens"le açıyor konserinin ikinci bölümünü, Enbe vokalistleri O'na eşlik ediyor; "playback okuyor" diyenlere inat "Sana doğru" diyor, "Sonbahar Rüzgarları" diyor, "Ah Benim Sevdalı Başım Diyor" o hiç kimselere benzemeyen yorumuyla...
Bu arada konserin üzerinden 3 gün geçti...
Bu "playback okuyor" diye ellerine akıllı telefonlarını alıp yazanlar nerede? Akıllı telefonlarının internet paketleri mi bitti yoksa?
Toz gri renkte, ışıkların altında pudra rengine de dönen, organze kumaştan kıyafet var üzerinde ikinci bölümde...
Teninin beyazlığı, makyajı ve saçıyla aynı ahenkte kıyafetinin rengi ve tarzı...
Romantik taşlı ayakkabılarıyla uyum içinde bacaklarındaki ve kollarındaki işlemeler...
"English Rose" diye anılan, o çok sevdiğim İngiliz Güllerini getiriyor aklıma görüntüsü...
Konserin ardından, Ajda Pekkan'ı yazacağımı biliyordum...
Orada olmanızı isterdim...
Özellikle de bizim ünlülerin "ders" alabilmeleri için orada olmasını isterdim.
Star ne demek, star nasıl olunur derslerini alabilmeleri için...
Orada olmanızı isterdim.
Bırakın tüm konseri bir kenara, konser bitip içeri kulisine girdikten sonra çılgın alkışlar nedeniyle geri dönüp, koltuklarını terk edip artık sahnenin önüne gelmeleri engellenemeyen insanlarla el ele, tek bir güvenlik elemanı olmaksızın nasıl kaynaştığını, nasıl davrandığını ve o "ne istersiniz size okuyayım" deyişini görmenizi isterdim.
Belki de bu kadar detay vermeyecektim size...
"Önce yeni albüm gelecek, sonra Best Of albümü yaparız " diye sahneden sevenlerine müjde veren Ajda Pekkan için, "yoksa Best Of'la Jübile mi Yapacak" yazılınca; konserin büyüklüğüne, güzelliğine, ulaşılmazlığına, başarısına değinmek yerine "vicdan azabı duyuyor", "günah çıkarttı" başlıkları atılınca ben de bu kadar, bu denli detay vermek zorunda kaldım...
"Best Of albümü yapacak, ardından da jübile yapacak evet, yerine sen çıkarsın sahneye artık" diye avazım çıktığı kadar bağırasım var!
Ama bağırsan da kabahatli olursun bu insanların arasında!
Ben o sahnede ne konserler seyrettim!
Altın varaklı bir avizenin altında, arka fona da siyah kadife koydurup o sahneye çıkanları gördüm!
Benim evimdeki LCD televizyon büyüklüğünde 2 adet de ekran koymuşlardı sahnenin 2 yanına!
Sahneye koydurduğu 1 adet koltuğu haber yaptıranları da gördüm!
Sevgilisine 2 parça fazla hediye alabilmek için orkestra elemanlarını kadro dışı bırakanları da gördüm!
Ben bütün bunları görüp, ardından da 13 Mart gecesi kimsenin yapamadığını yapan muhteşem bir Ajda Pekkan sahnesi izliyorsam; ve bana bu köşeyi yazı yazmam için ayırıyorlarsa; bu başarıyı da yazmam gerekli!
İyi ki varsın Ajda Pekkan.
Ama keşke bu ülkede doğmasaydın!
Bu ülkede başarının, kalitenin değeri bilinmiyor!