SABANCI’DA OLSAN DNA YALAN SÖYLEMEZ!

Avukat Aslı Nur Çanakçı

Haftaya yalı dedikoduları ile başlıyoruz. Türk dizi sektöründe kullanılan en klişe senaryolardan birinin gözümüzün önünde gerçekleşiyor olmasının verdiği heyecanla hepimiz aldık çekirdeklerimizi izliyoruz yaşananları.

Hukukkolik durur mu? Durmaz! Geçtiğimiz günlerde 482. Ödülünü almış olan sevgili patronum Nurcan Sabur’un da onayı ile ülkenin bir bölümüne iş sağlayan güçlü bir aile olan Sabancı Ailesinde yaşanan ‘yasak aşkın meyvesi’ durumunu sizlere bütün ihtimalleriyle anlatacağım. Tercih edilen keyif içecekleriniz hazır ise başlıyorum.

Öncelikle açılmış olan dava nedir onu anlatarak başlamalıyım. Çünkü kafanıza göre açılınca kabul edilen bir dava türü değildir soybağı kurulması (halk dilinde babalık davası) davası. Mahkemeyi ikna edebilecek şekilde delilleriniz bulunmalı ki mahkemeden babanın tespiti için DNA analizi talep edebilin ya da hâkim talep etsin. Hukukta terimler çok fazla şey anlatır bu dava da öyledir. Soybağı davasında ön sorun babalığın varlığının ispatı yani tespit kısmının kanıtlanıp ardından hukuki bağlamda bir sunuca ulaşmasıdır. Yani Uzay Bebeğin Uzay ‘SABANCI’  olması için DNA testinin sonucu tek başına hukuki olarak hiçbir hüküm doğurmaz. Diyebilirsiniz ki , ‘Koskoca Adli Tıp raporu var kapı gibi nasıl hüküm doğurmaz?’ Ben mahkeme bu raporu tanımaz demiyorum. Mahkeme’ye Sabancı ailesinin de avukatları aracılığı ile bu raporun yinelenmesini talep etme hakkı mevcut diyorum. Bunu Uğur Dündar’a açılan dava neticesinde DNA testinin iki kere yapılmasından da emsal verebiliriz. Bu durum Uğur Dündar için baba olmadığına dair kesin hüküm oluşturma konusunda mahkemenin kanaatini kesin olarak iknaya yakın iken sonuç pozitif olduğu için mahkeme DNA testinin yenilenmesine Sabancı Bebek dosyasında ihtiyaç duymayabilir, tamamen hakimin takdirinde.

Peki diyelim ki sürecin DNA kısmı kesin olarak baba olduğu yönünde mahkeme kanaati de kesinleşti. Ardından neler yaşanacak ve Bebek Sabancı ne gibi hukuki haklara sahip olacak? Bu durum da tamamen Sabancı ailesinin nasıl aksiyon alacağına göre değişkenlik göstermekte çünkü soybağı tanıma ya da mahkeme kararı ile kurulabilir. Mesela bu DNA raporu sonrası Hacı Sabancıben bu çocuğu tanıyacağım” dedi bu durumda üç seçeneği mevcut. Notere başvurabilir, Nüfus müdürlüğüne başvurabilir ya da mahkemede evet bu çocuk benimdir der ve tanıma gerçekleşir. Peki, tanıma gönül rızası ile olmaz ise davada hüküm kurulması nasıl olacak? O durumda da annenin dava açmış olması için bir yıl süresi vardı fakat mahkeme kabul ettiğine göre ya süre içerisinde açıldı ya da soybağına dair şüpheler mahkemece kabul edilen gecikmelere tabii olduğunda dava kabul edilmiş yani süreyle alakalı itiraz etmeleri pek mümkün değil diye düşünüyorum. Yine de bu durumda hüküm kurulması için mahkemenin DNA analizini sübut ( sübut olmak aksi düşünülemeyecek kadar doğru olması olarak nitelenebilir.) bulunduysa, baba Hacı Sabancı diye kesinleşmiş karar yazılır ardından bu karara dayanarak hakim soybağını kurar. Ardından Uzay Bebek istense de istenmese de olur size Uzay Sabancı.

Bu noktadan sonra Uzay Bebek, Hacı Sabancı’nın yasal ve saklı pay sahibi mirasçısı olur aynı zamanda velayeti anneden almak istiyorsa buna dair bir dava açma hakkı doğar Sabancı ailesine ve fakat, velayet annede kalırsa çocuk için nafaka bağlanmasına hüküm doğabilir. Bu durumda Sabancı ailesini yine hareketli günler bekliyor çünkü soybağı kurulduğunda anne velayet kendisinde kalırsa, çocuk için nafaka talebinde bulunabilir. Zengin oldukları için ‘Gayrimeşru çocuk’ ya da üç harfli kötü kelime değil ‘yasak aşkın meyvesi’ olan Uzay Bebeğin ne miras hakkında ne de bebeğe harcanacak parada Sabancı ailesinin gözü olduğunu sanmıyorum lakin bebeği bahane ederek astronomik iştirak nafakası talepleriyle gazetelere konu olmak isterler mi istemezler mi yaşayarak göreceğiz. Çünkü Hacı Sabancı’nın hali hazırda mutlu giden bir evliliği var ve velayeti Nazlı hanımın istememesi gayet insani lakin çok iyi oturup, düşünüp karar vermeleri gereken bir konu işin içinde günahsız ve doğmayı kendi seçmemiş bir bebek var ama talep edilebilecek çok ciddi paralar ve suistimale her zaman açık bir durum mevcut. Bütün Sabancı Ailesine vicdani ve hukuki olarak çok virajlı bu süreçte sabır diliyorum.

***********

Gelelim Deniz Akkaya’nın almış olduğu cezaya. Bu konu, demiştim daha önceki yazılarda çok su kaldırır diye çünkü kendisi tam bir magazin bombası. Medya ile nasıl iletişime geçeceğini çok iyi bilen ve yönetebilen zeki bir kadın. Algı yönetimi konusunda ders verecek kabiliyete sahip. Fakat konumuz bu gün Deniz Hanım’ın son dönemlerde medyayı salladığı aile dramaları değil burada durum farklı. Şöyle ki; bu bir ceza davası ve konusu yağma! Yağma ağır ceza’nın konusudur ve çok ciddi cezaya tabidir. Burada yağmanın niteliği hukuki bir alacağa dair olduğu için, devletin icra kanalına başvurmak yerine kendi adaletini kendi sağlamaya çalışma durumu söz konusu olduğundan mahkeme geleneği üst sınırdan cezalandırmaktır.

Bir diğer iddia olunan suç ise Meslektaşımın ofisinde eski menajeri Merih Yılmaz’ın annesinin vekâlet çıkartana kadar ofisten dışarı çıkarılmaması sebebiyle ‘kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma’ suçunun oluştuğu durumu. Şimdi Deniz Akkaya’nın hem haklı isyanı hem de algı yönetimi ile medyayı istediği gibi yönetmesini açıklayacağım size. Öncelikle haklı olduğu kısmı anlatayım, instagram isimli sosyal mecradan ve X isimli sosyal mecradan yaptığı açıklamalarla aldığı bu cezanın infazının gerçekleşmemiş olmasını kendisinin itiraz haklarının saklı olduğunu ve masum olduğunu kanıtlamaya hala vakti olduğunu anlatarak açıklamış. Evet, Deniz Hanım burada haklı, çünkü gerekçeli karar yazılmadan ve kesinleşme şerhi gelmeden herhangi bir cezanın infazı mümkün değil. Algıyı çok iyi yönettiği kısım ise asla hüküm aldığı suçları dillendirmiyor oluşu ve sadece şu an tutuksuz yargılanmasının masum olduğuna kanıt teşkil ettiği konusunda sevenlerini çok güzel ikna ederek kriz yönetimi yapması.

Bu arada kendisinin fırtınalar estirdiği dönemden kini olan, düşmesini bekleyen elbette vardır ama konu burada bu değil. Buna rağmen fıstık gibi algı yönetimi yaparak ağır cezada yargılandığı ilk derece mahkemesinden aldığı cezayı tabii ki istinafa taşıma hakkını kullanacağını o kadar süslü müjdelemiş ki istinafa gidecek dilekçeyi avukatıyla beraber yazarsa beraat alma şansı daha yüksek olur demeden kendimi alamıyorum. Dosyayı okumadığımdan sağlıklı yorum yapmam imkansız sadece şunu belirteyim tutuklu yargılanmak ve tutuksuz yargılanmak arasındaki temel fark masum olma ihtimali değildir, tutuklu yargılama tedbirdir suçlu olduğu için ceza infazı değil yani kişi suçsuz iken de yargılamanın sağlıklı yürümesi için tedbiren tutuklanabilir hatta bu Kerimcan Durmaz’da gördüğümüz üzere soruşturma aşamasında bile olabilir. Kişinin masum olduğunu gösteren kesin hüküm beraat kararıdır, yani hapis kararı infaz olmadı derhal diye Deniz Hanım masum değildir, mahkeme sonuna kadar masumiyet karinesi sebebiyle masum gibi yargılanır o kadar. Dava bir üst mahkemeye taşınıp değerlendirildiğinde son durumun analizini de yaparız. Yiğidi öldür hakkını ver devam eden hukuki süreç nasıl sonuçlanır bilemem ama Deniz Akkaya algı yönetimi konusunda şimdiden kazanan o kesin.

*********

Yazımı fenomenlerden bahsetmeden elbette bitirmeyeceğim. Gelelim ’Var Böyle Tipler’ parodi sosyal medya hesabı ile şöhrete kavuşan fakat aslında reklam dünyasında gerek metin yazarı, gerekse seslendirmeleriyle piyasada zaten tanınan Kıvanç Talu ve eşi Beril Talu davasında son duruma. Anadolu Adalet Saratı 4. Ağır Ceza mahkemesinde görülmekte olan davada 195’er yıl hapis istemi mevcut. Savunmaları ise “borç aldık, dolandırıcılık yapmadık” şeklinde olmuş. Bu savunma kamuoyuna sızan mesajlaşmalarda açıkça eğer aldıkları borç ise ödemeyi daha fazla yapacaklarına dair verdikleri sözler sebebiyle en iyi senaryoda bile kazanç vaadiyle dolandırma diye geçer. Kaldı ki borç aldıkları insanlara da “reklam yapacağız şu an para sıkıntısı çekiyoruz, reklamı yapalım paramızı alalım size de fazlasıyla ödemeye yapacağız” diyerek, yapacakları reklama kazanç vaadiyle yatırım almışlar gibi bir durum söz konusu. Hepsini es geçsem de Beril Talu’nun bir yıldır tutuklu olmasını bahane ederek kimseye ödeme yapamayacağını söylemesi mağdurlar açısından ayrı bir cinnet sebebi. Çünkü davaya konu rakam 150 milyon TL ve Kıvanç Talu savunmasında hem faizle borç almayı, hem de borcu borçla kapattığını ikrar ( hukuk dilinde ikrar kabul etmek demektir.) ediyor yani PONZİ DOLANDIRICLIĞININ iki unsurunu itiraf ediyor aslında.

Ponzi sistemleri zaten böyledir x’ten 10 alır 15 sözü verirsin , Y’den 25 alır 30 sözü verirsin ve aldığın 30’un 15’ini X e verir kalan 15’in 5’ini yer 10 ile de yeni kurbana faizle borç sözü verirsin. Sisteme yeni kurbanlar eklenirken hiçbir sorun olmaz ama sisteme artık para akışı durur veya aynı anda mevcut paradan daha fazla alacaklı paranın tamamını isterse sistem çöker. Sistemin çökeceğini anlayan Ponzi uyanığı da bunu öngördüğü anda son vurgun için çabalar ve kaçar. Ki burada da fenomen çift önce yurt dışına kaçtı ardından ponzi iddiasından beraat edebileceklerine dair hukuki yardım alıp ikna oldular ki geri döndüler.

Benim kişisel kanaatim olayın apaçık ponzi olduğu ve hüküm alacakları yönünde ama somut deliller, tanıklar ve avukatların savunmaları doğrultusunda süreç her an farklı sonuçlanabilir, takipteyiz. Bu hafta da hukuki magazinden bu kadar, büyük bombalar var ise sanmayın ki bir hafta beklerim her an yepyeni bir yazıyla beni Türkiye’nin en iyi dijital magazin sayfası Magazinkolik’te okuyabilirsiniz. İyisi mi siz tetikte olun her gün Magazinkolik’i ziyaret edin ve renkli dünyalar adliyelere nasıl yansıyor bilgisiz kalmayın. Sağlıklı haftalar dilerim, görüşmek üzere kıymetli okuyucularım.