Hükümete yakın sinema çevrelerinin suskunluğunu Film Arası Dergisi'ne yorumlayan sinema yazarı Nedim Hazar, 'sinemacılar el açmaya alıştırıldı' derken, diğer bir sinema yazarı Serdar Akbıyık, 'Sinemamızda inanmış insan eksikliği var' dedi.
Hükümete yakın sinema çevrelerinin suskunluğunu masaya yatıran Film Arası Dergisi, konuyu sinema yazarlarına sordu. Zeynep Merve Uygun'un hazırladığı Sinema Meclisi'ne konuşan sinema yazarları, söz konusu çevrelerin suskunluğunu yorumladı. Konuyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunan Zaman Gazetesi Sinema Yazarı Nedim Hazar, 'sinemacılar yeterli izleyici bulamadıkları için bir tür 'modern dilenci' durumuna düşmüş maalesef.' dedi. Star Gazetesi Sinema Yazarı Serdar Akbıyık, ise 'sinemamızda inanmış insan eksikliği var' yorumunu yaptı.
İşte, 'iktidarda 9. yılını dolduran hükümetle benzer/yakın çevrelerin sinema alanındaki suskunluğunu/durgunluğunu nasıl yorumluyorsunuz?' sorusuna bazı sinema yazarlarının verdiği yanıtlar:
M. Nedim Hazar- (Zaman Gazetesi Sinema Yazarı):
Bir yönetmenin futbolcu kadar siyasete katkısı olamaz mı?
Başta bu sanatçıların bizzat kendileri sorumlu. Maalesef çok iyi örnekler görmedi günümüz genç sanatçıları. Yani onların ustaları (bakın usta dedim) ufuk açan, imkân açan, yol açan olarak değil, ne yazık ki, birer tıkayan olarak işlev gördüler. İkinci en önemli faktör izleyici oluşturulamaması.
Siyasi iktidarı sağılacak bir aygıt olarak gören günümüz sanat çevreleri, yeterli izleyici bulamadıkları için bir tür 'modern dilenci' durumuna düşmüş maalesef. Yapılan her film bir kaç milyon izleyici ile buluşsa, siyasi iktidarlardan çok önce özel sermaye balıklama atlar, diye düşünmekteyim.
En sanatçı eserleriyle konuşur, eser yoksa suskunsunuzdur, ustalaşmak da ancak eser üretmekle mümkündür. Kıt kanaat imkânlarla 10 yılda bir yalapşap çekilen filmler ile kim usta olabilir ki?
Siz bana söyler misiniz, şu anda iktidardaki parti kaç sanatçıyı, yönetmeni, senaristi değerli bulup Meclic'e taşımak istedi? Değerli bulmak yılda bir kahvaltı düzenleyip geyik çevirmek değildir, alıp Meclis'e taşımak, ülkenin kaderine katkıda bulunmasını sağlamaktır.
Bu memlekette bir sanatçının bir güreşçi kadar, bir futbolcu kadar da siyasete katkısı olmaz, diye düşünüyorsanız, sanata bakış açınız zaten ortadadır. Sanatı siyasi ve sosyal hayatta sadece bir figür olarak düşünüyorsanız, elbette arada 'yapın üç beş kuruş yardım gitsin' durumuna düşer. Eh figüranın ustalık dönemi olsa n'olur, olmasa n'olur?
Serdar Akbıyık- (Star Gazetesi Sinema Yazarı):
Sinemamızda inanmış insan eksikliği var
Bir soru; daha önce hiç devletin destek verdiği dünyayı sarsan herhangi bir sanatsal akım duydunuz mu? Sanat sinemasıyla, resmiyle, müziğiyle isyandır. İsyanın olduğu yerde sanat vardır. Bizim sinemamızın hatta bütün sanatsal üretimlerimizin ortak derdi budur.
Şu an sinemamızda bir durgunluk söz konusuysa bunun iktidarla ilgisi yoktur. Bunun direkt üreticilerle, sinema endüstrisinin kendisiyle ilgisi vardır. Birçok arkadaş her konuşmada Yılmaz Güney'in ismini verir. O zaman soruyorum Yılmaz Güney zamanında ortalık harikaydı da o öyle mi film çekti? Adam hapishanede filmini çekti.
Oysa bugünkü ortamda sinemada sansür anlamında hiç bir sıkıntı yaşanmıyor. Özellikle söz konusu siyasetse. Çıplaklık olduğunda, şiddet olduğunda sansürlenen filmler var. Bir de tabii televizyonlarda yayınlanan filmlerde sigaralı görüntülerin flulaştırılması saçmalığı.
Tabii ki kişisel olarak ben bütün bunlara da karşıyım. Ama söyleyin bana bunların hangisi siyasi içerikli adam gibi eleştirisel bir film çekmeye engeldir? Kısacası bunun devletle filan ilgisi yok. Bence en büyük dert sinemamızda ve sanat hayatımızda inanmış, vizyon sahibi insan eksiğidir. İster solcu ister sağcı, ister dinci, ister ateist inançlarını ve eleştirilerini sinema sanatını kullanarak daha etkili anlatacağını anlayamamış veya bunun için gerekli emeği harcamamış insanlarla dolu ülkemiz.
Murat Pay- (Hayalperdesi.net Editörü):
Zihni problemlerle yüzleşmeden sorunlar çözülmez
Bence sinema genel anlamda hala suskunluk ve durgunluk yaşıyor. Kastım filmlerin nicel çokluğu değil, özgünlük. Hangi görüşte bir sinemacı günümüzde Türkiye'nin yaşadığı tarihsel ve fikri serüvenle yüzleşerek özgün bir film dili ortaya koyabiliyor ki? Bu konuda ciddi problemler ve kolay verilmiş cevaplar var.
Mesele iktidar değil kısaca. Lütfü Akad'a atfedilen bir söz var: 50 yıllık tarihle sinema yapılmaz. Türkiye'de zanaatin görece iyileşmesi kapsamlı bir hesaplaşma olmadığı müddetçe bence birşey ifade etmiyor. Hangi iktidar olursa olsun. Türkiye'de insanlar birbirinden ayrıştığını düşünüyor ama bence oldukça ortak zihni problemler her tür insan için devam ediyor. Bu zihni problemlerle yüzleşilmediği müddetçe bahsi geçen soruların ima ettiği yapay meseleler sağlıklı bir zemine işaret etmeyecektir.
Yamaç Okur- (Yapımcı):
Sinema iktidarların umurunda değil!
Türkiye'de iktidar olan partilerin kültür ve sanatla ilişkileri hep problemli olmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bütçeden ayrılan pay son on yılda % 0,5'in altında olmuştur. İktidarlar, yerel birkaç örnek hariç kültürün ve sanatın toplumu dönüştürücü gücünden faydalanmayı akıllarına getirmemişlerdir. Başka bir deyişle, sinema ve daha genelde kültür ve sanat iktidarların umurunda olmamıştır.
İktidardaki AKP, pragmatist bir partidir. Kendine yakın çevrelerde de başarılı sinemacılar bulduğu zaman onlara da destek vermektedir. Ama kendisiyle aynı görüşte olmayan sinemacıların kazandığı başarıları da sahiplenmektedir ve PR malzemesi olarak kullanmaktadır. Zaten 2004'de çıkan Sinema Destek Yasası'na rağmen sinemaya verilen kamu desteği öyle küçük bir boyuttadır ki, bu suskunluk/durgunluk da normaldir. Sinema filmlerin yapımına verilen destek bir yılda yaklaşık 10 milyon TL civarındadır. Bu da Avrupa'da küçük bir uzun metraj filmin bütçesine denk gelmektedir.