6 Eylül 2013; Hürriyet'in 1. sayfasında manşetten giren bir haber: "Ajda'ya Fransız Nişanı".. Haberde yazılanlar aynen şöyle:
'Ajda Pekkan, müzik ve sanata katkılarından dolayı Fransa'nın en prestijli nişanlarından "Officier de l?Ordre des Arts et des Lettres" nişanına layık görüldü. Kariyerinin ilk yıllarında Paris'in ünlü konser salonu Olympia'da sahneye çıkan ilk Türk olan sanatçı için 17 Eylül'de Beyoğlu'ndaki Fransız Sarayı'nda bir tören düzenlenecek.
Törene Fransa'nın Türkiye Büyükelçisi Laurent Bili ev sahipliği yapacak. Bu ödül edebiyat alanında eserleriyle öne çıkan isimlere veriliyor..
Ajda Pekkan'ı çok severim, çok sayarım, hayranıyım ama 25 yıl Milliyet'te aralıksız çalışıp emekli olduktan sonra tam 2 yılımı verdiğim, Türk basınının "Amiral Gemisi"Hürriyet'te 'magazin'de yapılan hataları gördükçe de çok üzülürüm..
Gelelim gerçeklere;
Yıl 1964.. Fransa'ya doğru şöyle bir uzanalım: Barış, Paris'te tanıştığı İtalyan, Belçikalı ve Amerikalı müzisyenlerle üçüncü grubu olan Golden Rollars'ı kurdu. Bu grubuyla 1888 yılında Joseph Oller tarafından kurulan Paris'in 125 yıllık ünlü müzikholü Olympia'da konser veren İLK TÜRK sanatçısı unvanını aldı [12 Ocak 1965].
Ne yazıktır ki, bu ilk, yıllar sonra aynı sahneyi Enrico Macias ile paylaşan Ajda Pekkan'a mal edildi. Ajda Pekkan ile Enrico Macias, Olympia'nın sahnesini 9 Mart 1976 tarihinde yani Barış'tan yaklaşık 11 yıl sonra paylaşmışlardı. Söz Manço'nun:
'Olympia'da konsere çıktım. Arkada Frank Pourcel Orkestrası çaldı. Frank Pourcel, sahne olduğu için çaldı tabii, yoksa benim için gelmediler oraya ama ben Frank Pourcel ile şarkı söyleme mutluluğuna eriştim.
Vokalleri Swingle Singers yaptı. Tabii onlar da benim için gelmediler oraya ama ben Swingle Singers eşliğinde şarkı söyleme mutluluğuna da eriştim. Bunlar; dikkat çekerim 20 yıl önce oluyor. Benim cahilliğime, gençliğime, toyluğuma denk geldi bütün bunlar...
Gelelim; 'nişan olayı'na.. Fransız Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı'nın verildiği İLK TÜRK sanatçısı Barış Manço'dur. Manço, bu nişanı 25 Ekim 1992 yılında yani bundan tam 21 yıl önce Fransa Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Jack Lang'ın elinden almıştır.
Oh be; doğruları yazdım rahatladım!
+ + +
Yukarıdaki bölümü facebook'ta paylaştım.. Peki insan merak etmez mi Barış Manço, Paris'e nasıl gitmiştir, neden gitmiştir?.. Bunu da magazinkolik okurlarıyla paylaşalım dilerseniz..
Evet; Barış Manço, Paris'e gitti.. Hem de salyangoz yüklü bir TIR'a otostop çekerek gitti.. Gelelim ayrıntılara;
Barış, liseyi bitirdikten sonra Avrupa'ya gitmeyi kafasına koydu. O yıllarda yurt dışına çıkabilmek için yanınızda 200 Dolar bulunması mecburiyeti vardı.
Bir yaz sezonu çalışarak bu parayı denkleştirdi. 20 Eylül 1963 Cumartesi sabahı sırtına çantasını yükleyip, Topkapı'ya gitti.
Oradan da otostopla Fransa'ya geçti. Otostop yaptığı araç ise salyangoz yüklü bir TIR'dı. İlk durak Lyon oldu. Sonra da Paris..
Avrupa demek Paris demekti o yıllarda. Ama Eyfel Kulesi'nin gölgesinde, Sen Nehri'nin kıyılarında hiç de ummadığı bir Paris'le karşılaştı. Çünkü 'savaş sonrası... Fransa'da ekmek aslanın ağzındaydı. O günleri şöyle anlatmıştı Barış Manço:
'Yurtdışına giden adam ilk olarak ne yapar bilmem ama ben 200 $'ımın yarısıyla hemen bir teyp aldım. Gitarım zaten yanımdaydı. Geri kalan 100 $'la da ufak bir eve yerleştim ve peynir-ekmek yiyerek, teybe bestelerimi okudum. Bandı Fransız plâk şirketlerine gösterdim.
İşte karanlıkta kalan bir konu: 1964'ün Eylül ayında ilk 45?lik plâğımı Fransa'da Fransızca olarak doldurdum. Plâkta dört parça vardı; biri benim bestem, üçü de Amerikan şarkılarından o zamanki modaya göre.. Bu plâğı arşiv olarak saklıyorum.. Renkli, pırıl pırıl kapaklı.
Büyük Fransız komedyen, şovmen Henri Salvador yaptı benim plâğımı. Zaten plâk da onun şirketinden çıktı. Ve ben o plâkla Europe 1, France-Inter ve Lüksemburg gibi radyolarda programlara katıldım. Ufak çapta bir kariyerim oldu yani bitim kanlandı o zamanlar! Ancak yeterince değerlendiremedim, duyurmadım bu plâğı.
Ara Sıcak! Yukarıda adı geçen radyolardan Europa 1'in patronu Daniel Filipacchi, 'Barış'ın aksanını beğenmedim. Bir daha benim radyomda plâğı yayınlanamaz... deyince Barış'ın tepesi atar: 'Bundan sonra sadece Türkçe söyleyeceğim...
O dönemlerde ülkemizde müziğe bu kadar ilgi yoktu. Es geçildi 'Paris'te Bir Türk Çocuğu., 'Barış kim? gibilerinden! Hatta hatta çok ünlü bir program yapımcımız, adını da vereyim Engin Arman, Paris'ten bu plâğın geldiğini görünce şaşırmış düşünememiş benim TÜRK olabileceğimi.
Üzerinde kocaman Barış Manço yazan plâğı 'Fransa'da müzik yapan genç şarkıcı Bari Manso... diye sunmuş. Annem programı dinler dinlemez ayağında terlikle fırlamış sokağa, taksiye atladığı gibi İstanbul Radyosu'na gitmiş 'Yahu benim oğlumdan bahsediyorsunuz. Onun adı Barış Manço'dur...diye...
Fransa'da yapılan bu plâk; Manço'nun ilk plağı değil, ilk Fransız plağı idi. Lise son sınıftayken zaten 3 tane plâğı çıkmıştı Türkiye'de. Ve bu plâklar; o zamanın 45'lik plâk basan tek ve en büyük plâk firması olan Grafson'un etiketini taşıyordu.
Diğer firmalar ise o simitçi tablası gibi büyük, 78 devirli taş plakları basarlardı. Grafson firması ilk olarak Zeki Müren ile Muzaffer Akgün'ün plâklarını çıkartmıştı.
O zamanki tanımıyla Hafif Batı Müziği tarzında müzik yapan sanatçılardan plâkları ilk basılan Barış Manço olmuştu. Erol Büyükburç da o yıllarda plâk yapıyordu ve Barış'ın plâklarından önce çıkan onun plâkları 78 devirliydi.
Özetle; müzik yaşamı boyunca pek çok 'İLK?e imzasını atan Barış Manço; Türkiye'de 45'lik Plâk Yapan İlk Hafif Müzik Sanatçısı olarak da müzik tarihinin sayfaları arasındaki yerini alacaktı. Barış Manço; bu 3 plâğını şöyle anlatır:
'O plâklarda o zamanın modası olan Twist parçalar vardı. Fakat son plâğımda 'Çıt Çıt Çetene' diye bir Orta Anadolu türküsünü 'Çıt Çıt Twist' adıyla Türkçe okudum. Keza 'Kızılcıklar Oldu mu?' türküsünü de öyle! Bir de 'Urfa'nın Etrafı Dumanlı Dağlar' vardı..
Yani o zamanlar, 1962 yılında ben bir takım türküleri derlemeye, aranje etmeye ve o günün ritimleri içinde yapmaya başlamıştım. 1967 yılına doğru bende türkü yeniden depreşti. Yürüdüğüm kulvardaki gerçek bestemi 1970 yılında 'Dağlar Dağlar'ı yazarak yaptım. Ama 'Dağlar Dağlar' herhalde benim on beşinci belki de yirminci plâğımdır diyebilirim.
1970'e kadar Türkiye'ye sadece yaz aylarında gelebildim. İlk dört yıl hiç gelmedim. 1966 yılında 15 günlüğüne, 1967 yılında üç haftalığına, 1968 yılında bir aylığına, 1969 yılında iki aylığına geldim. Bu arada konserler verdim. O zamanlar gece kulüpleri pek bir modaydı.
As Kulüp, Batı Kulüp falan.. Boğaz'da bazı kulüplerde çalıştım. Budak sinemasında bir gençlik konseri verdik. 1969?da ilk kez İzmir Fuarı'na katıldık. Ufak bir Anadolu turnesi yaptık. Demek ki 1963'le 1970 arası, yedi sene içinde toplam dört buçuk ay gelmişim Türkiye'ye...