İnanın hiçbir dönemde televizyonlardaki vurdumduymazlık, aymazlık bu kadar kontrolsuz hale gelmemişti? Her isteyen, ekranda, asıl yapması gerken görevi ve o görevin etik kurallarını unutarak aklına gelen davranışı sergileyebiliyor, istediğinin kişilik haklarına tecavüz edebiliyor ve de isterse hakaret edebiliyor. Ve bunu gerine gerine yaparken de bu yayınları denetlemekle yükümlü olan kurumlar bunları sadece seyrediyor.
İnsanın içinden hep söylenen bir sözü hep tekrarlamak ve de söyleyen ne güzel söylemiş demesi geliyor. Söz şu; "?.Toplumlar hakettikleri gibi yönetilirler?" Bunu şu an yaşadığımız bir çok şey için söylersek doğru olur ama bunu, bu cefakar ve vefakar televizyon izleyicileri için söylemek pek doğru sayılmaz. Ülkemizde tek eğlencesi televizyon olan bu kesime bu saçmalıkları layik görenlere bu kadar sorumsuzca hareket edebilme özgürlüğünü verenler utansın? Ne demeli..
Ekranlarda olanları böylesine umursamazlıkla izleyen RTÜK'ün ne yaptığını anlamak mümkün değil diyeceğiz ama, bunu dile getirmek yerine; Radyo Televizyon Üst Kurulu'nda (RTÜK) son yaşananlardan ve Kurul Başkanı ile ilgili iddialar nedeniyle kafaları karışık olduğundan asıl yapmaları gereken işi tamamen unuttular desek daha doğru olacak?
Bunu bilenler de ekranlarda istedikleri gibi at oynatıyorlar?
Ama RTÜK'e de haksızlık etmeyelim. Tüm bu vurdumduymazlık karşısında alınacak olan bazı radikal kararlarına, adına "sansür" dedikleri kılıfa sokularak yaygara koparılınca onlarda "madem öyle ne haliniz varsa görün" dercesine gerekeni yapmıyorlar?
Böyle olunca da; Ekranı babalarının çftliği gibi kullanarak önüne gelene hakaret edebilen, kişilerin kurumsal ve de kişilik haklarına saygısızca tecavüz edebilenlerin bu davranışı sonuna kadar kullanabilmelerinin önünde hiçbir engel kalmıyor? Olan da onları ekran karşısına geçip izlemek zorunda kalanlara oluyor..
Yukarıdakileri neden yazdım durup dururken diye soruyorsunuz değil mi? Kısaca şöyle bir açıklamayla merakınızı biraz gidereyim; kısaca diyorum çünkü bu yazdıklarıma örnek olabilenlerin ekrana yansıyanlarını ileriki yazılarımda yeri geldikçe ayrıntılı bir şekilde buraya aktaracağım?
Bu gün buraya ekrana yansıyan ilginçliklerden birkaç örnek aktarırken, bunların yukarıda yazdıklarımla ilgisini şimdilik siz kurun..
Spor programlarında ekrana yansıyanlarla ilgili çok çarpıcı örneklerden birini magazinkolik'de köşe komşum ve çok özel gazeteci dostum, arkadaşım Hulusi Tunca bu haftaki yazısında yazmış? Yazıya konu olan kişi; Türkiye'de FİFA Hakemliğine kadar çıkmış üstelik tıp doktoru olan bir eski hakemimiz. Birileri ile ekranda olabildiğince davranış ve ilginçlikler rekabeti yapabilmek için kendine özgü tavırlarını hiçbir engel tanımadan sergileyebiliyor? Rekabet ettiği, atbaşı yarıştığı ise; bir başka eski hakem ve de ünlü futbol yorumcusu (!)? Uzman, herşeyi bilen, aklına estiğinde her türlü espriyi ekranda yapma özgürlüğü olan, işin tuhafı; aynı şeyleri Türkiye'nin en büyük gazetelerinden birinin spor sayfasında da özgürce yapabilen bir kişilik o? Bu renkli kişiliğin bir başka özelliği daha var ki o da; Fenerbahçe ve Başkanı Aziz Yıldırım'ı eleştirme, eleştirirken de işin dozunu çoğu zaman kaçırarak, eleştiri sınırlarını aşma alışkanlığını tüm yorumlarında ve özellikle de yazılarında yansıtmayı özel görev saymak.. Ekranda olunca herşeyi söyleyebilme özgürlüğünü onun kadar rahatça kullanabilen ayrıcalıklı kişi hemen hemen yok gibidir? Bunların yaptıkları yukarıdakilere en uygun örneklerden biridir?
Artık çok da tutkulu izleyicilerinden olmamama rağmen görev gereği, ızdırap çekerek takip etmek zorunda kaldığım bazı spor programları arasında yine neler yapıyorlar diye "zap" yaparak dolaştığım bir çok gece olmuştur?Geçtiğimiz gecelerden biri yine öyle bir geceydi.. TV 8'de yayınlanan"Ve Gool" adlı programa gözüm takıldı. Sunuculuğunu Göktuğ Sevinçli'nin yaptığı programda sevdiğim taktir ettiğim konuklar vardı.. Özellikle Ali Gültiken Beşiktaşlı olmasına karşı sevdiğim, futbolculuğunu çok beğendiğim bir sporcu ve yorumcu olarak da ilgimi çeken birisi olduğu için biraz takip edeyim dedim.. Programda hararetle konuşulan konulardan biri de; Fenerbahçe-Galatasaray maçında Lincoln'un serbest vuruş olarak attığı şutun gol olması ve ardından iptal edilmesiydi? Hakem tarafından belirgin bir şekilde endirekt vuruş olduğu belirtilmiş olmasına karşın direkt vuruş olarak kaleye gönderip yaptığı golün iptal etmesi konuşuluyordu.. Burada golle ilgili yorumları anlatmayacağım.. .Anlatmak istediğim bir spor programını sunan birisinin bu tartışma sırasında hakemin uygulamasına bağlı olarak FİFA ve kurallarıyla ilgili olarak yaptığı saçma sapan yorumu ve bir sunucunun söylediklerine dikkat etmesi gerektiğiyle ilgili.. Konuyla ilgili yorumlar yapılırken sözü alan Göktüğ Sevinçli; "?FİFA'nın artık bu konuları ve ilgili kararlarını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.. Oyunun sürekliliğinin sağlanması gerekiyor? Ayrıca da bu konuların değişmesi gerek. Hem onlar da kim oluyor, onların her yaptığı her şey doğru mu ki herkes onlara uyacak.." şeklinde, söz tam olarak böyle olmasa da bu anlamda olan şaşırtıcı bir sitemde bulunuyor? Yanı kısacası; FİFA'nın dünya futbolu konusunda tek yönetici olduğu gerçeğini yok sayarcasına izleyenleri hayrete düşüren, şaşırtan ve de yanıltan, bir ulusal kanal spor programı sunucusuna yakışmayan bir davranış sergileyebiliyor.. İşin en şaşırtıcı yanı ise; futbol yaşamlarında hepsi milli takımlarda oynamış, şimdi yorumculuk yapan, bu konuları iyi bilmesi gereken program konuklarının bu söyleneler sırasında suskun kalmaları, hiçbir şey söylememiş olmalarıdır.. Mevcut şartlarda dünya futbolunun patronu için "FIFA'da kim" oluyor demek akıl işi olmadığı gibi kocaman bir ekran "gafı"ndan başka bir şey değil? Ertesi gün programını izledikten sonra yaptığı bu gaf için ne demiştir acaba Göktuğ Sevinçli? Farkına bile vardığını da sanmıyorum?
Spor programlarında bunun benzeri olaylara rastlamak artık alışkanlık halini aldı? Artık pek de yadırgamıyorum? Amigo gibi yorumcuların egemen olduğu spor programlarının bu "fiyakaları" nereye kadar sürer bilinmez ama, bu yapılanlar; ekrandan yansıyan bu stres arttırıcı, karalayıcı yorumlar özellikle futbol taraftarları arasında kutuplaşmaya yol açıyor ve gerilimi arttırıyor. Bunun örneklerine sıkça rastlıyoruz..Olan da televizyon karşısında gerçek spor programı izlemek isteyenlere oluyor?
Bir süre öncesine kadar televizyonlarda izlenen programlar içinde ekrana yansıttıkları, içerikleri ile en çok eleştirilenler magazin icerikli programlardı.. Ligler başlayınca ekrana yansıyan spor programları magazin programlarına ait sırlamayı değiştirdi. İyi de oldu. Yıllarca magazin programlarını kötüleyenler, dillerine dolayanlar, "kötünün de kötüsünü" gördüler?
Magazin programlarında yapılanlar mı tamamen yanlıştı yoksa magazin gazetecilerinin ekrana taşıdıkları malzemelere konu olanlar mı özel yaşamlarını sergilemekte sınır tanımaz olmuşlardı? Bunu yanıtını kimse net olarak veremez? Ama gerçeğin bu olmadığını; kamera gördüklerinde sürekli özel yaşamlarına tecavüz edildiğinden şikayet edenlerin söylediği gibi olmadığını da bazı kendini bilmezlerin iyi bilmesi gerekir. Yıllardır bilenler, bilmeyenler arasında bir "özel hayat" tartışması sürdürülüyor. Ve yapılanların haberlerin neredeyse tümün bu kılıfa koyularak magazin gazetecileri eleştiriliyor. Kimileri ise magazin gazeteleri veya eklerini küstahça eleştirebiliyor. O gazeteler için verilen emeğe, akıtılan tere hiç saygı göstermiyorlar. Hep günah keçisi olarak; görevini, yapanları, şikayet edenlerin yaptıklarını ekrana yansıtan, gazete sayfalarına yansıtan magazin gazetecilerini gösteriyorlar... Kimse, o halini yansıtan aynadaki görüntüsüne bakmıyor, bakamıyor. Bakamıyorlar çünkü göreceklerinden korkuyorlar? Aynaya yansıyan görüntülerde, her kamera karşısına geçtiklerinde ortaya çıkıp başkalarına çamur atarak yalanladıklarının çoğunlukla gerçek olduğunu gösteren görüntüler var... Tanınıncaya kadar o magazin gazetecilerinden medet umanların, biraz palazlanınca neler yaptıklarını çok gördük.. Magazin tarihçileri bir gün mutlaka onları da yazacaktır..
Bir başka sorun ise; sürekli dev aynasına bakıp kendini dev olarak görenlerle ilgili. Dev aynasında gördükleri görüntülerine inanarak boylarından büyük laflar etmeyi de adet haline getirirler..
Şimdiye dek magazin gazetecilerini suçluyorlardı.. Şimdi ise işi daha da ileri götürerek gazetelerin magazin eklerine de saldırmaya başladılar..
Buna bir çok örnek var? Bun yapan bir çok isim sayabiliriz.. Her akşam televizyondaki bazı programlarda sorulan tuzak sorulara yanıt verirken "sap"la "samanı" karıştırarak konuyu saptıranlara sıkça rastlıyoruz? Ve tabii ki, buna ortam hazırlayarak yaptıkları işin etik değerlerine yakışmayan davranışlara, sırf reyting için izin verenler de var.. Bunu yapanlar "tencere-tava" misali birbirlerini bulmuşlar, sıkça "körler-sağırlar birbirlerini ağırlar" davranışını sergiliyorlar?
Bununla ilgili örnekler saymakla bitmez.. Buna en güzel örneği sevgili köşedaşım Hulusi Tunca köşesinde vermiş. Affına sığınarak, yazısında konu ettiği; son yıllarda oldukça populer olan bu sanatçı kızımızın söylediğini buraya taşıyarak bu günkü kısa örneklerimize son vermek istiyorum.
Özellikle uzunca bir süreden beri devam eden kredi kartı reklamlarında sıkça ekrana gelen, oyunculuğu ile de haklı bir şohret kazanan bu kızımıza, görünen o ki şöhret "ağır" gelmiş.. Yukarıda söyledik ya, sürekli dev aynasına bakınca kendini gerçekten dev sananların zaman zaman yaşadıkları bir sendrom bu..
Ekranların "cici kız"ı Özgü Namal, bugünkü şöhretine ulaşma yolunda yaptıklarını sayfalarına aktararak çok önemli katkıları olan gazetelerin magazin ekleri için bakın son röportajında neler demiş?
"Gazetelerin magazin kısımlarını takip etmiyorum ve okumuyorum. Dolayısıyla benimle ilgili haberleri sadece duyuyorum ve gülüp geçiyorum."
Takip edip etmemesi ve de okumaması onun bileceği bir iş? Ama unutmasın ki onu var eden hayranları onunla ilgili haberleri o sayfalar kanalıyla alıyorlar? Anlaşılan bunu unutmuş.. Röportajında hayranlarının okuduğu o gazete eklerine hakaretin dozunu iyice arttırmış.. Bakın ne demiş;
"Benim köpeğim var.. Eve yapıyor çişini. Ben onun çiş yaptığı yere koyuyorum gazetelerin magazin eklerini. O kadar benim için.."
Bu bir sendrom? Ne demeli "kendine yakışan" tavrı sergilemiş?
Bu konular burada bitmedi tabii? Devam edecek..
DİP NOT: Geçtiğimiz yazımızda yapmamız gereken teşekkürü bu günkü yazımıza taşıyarak kendimizi affettirmeye çalışacağız. Yazılarımızda zaman zaman dizilerle ilgili eleştiriler de var. Bunlar içinde; "Asi" ve "Binbir Gece" dizileri ile yazdıklarım ilgi gösterek bana mail atarak düşüncelerini yazan; Hümeyra Kurtaran'a, Hafize Ay'a, Fatma Oğuz'a ve ta uzaklardan Bakü'den Magazinkolik'i takip eden, yazılarımızı okuyup bana mail atan; Türkan Qudretli, Arzu ve Salmanlı Leman'a teşekkürler. Bize yazmaya devam etsinler?.
fketenci@gmail.com