Zülfü Livaneli’nin Ege’nin sakin sularında geçen ve çağın kanayan yarası göçmenlik başta olmak üzere pek çok soruna değindiği yeni romanı Balıkçı ve Oğlu, İnkılâp Kitabevi etiketiyle edebiyatseverlerle buluştu.
“Ortaokuldayken denizde yaşama hayaliyle evden kaçıp, iki ay balıkçı sandalında çalışmışlığım bile var” diyerek deniz tutkusunu dile getiren Livaneli, yeni romanında okurunu Ege kıyılarında balıkçı bir ailenin hikâyesine ortak ediyor.
Tutkusuyla Ernest Hemingway’e, çevre duyarlılığı ile Halikarnas Balıkçısı’na selam gönderdiği romanında günümüzün en önemli problemlerinden biri olan göçmenlik sorununu insani bir bakış açısıyla ele alan usta edebiyatçı, toplumu değiştiren ve şekillendiren trajedileri de merceğine alıyor.
Romanda balıkçı Mustafa ve Mesude’nin o güne dek televizyonlarda şahit oldukları haberlerden ibaret olan “göçmenler”in hayatları, Livaneli’nin kalemi ve gerçeğin saf özüyle sayfalarda yerini alıyor.
Kitabın sonunda ise okurları, usta edebiyatçıyla yapılan özel bir söyleşi bekliyor.
“Doğaya Yapılanlar Karşısında İçimden İsyan Duygusu Yükseliyor”
Ege’nin tarihinden bugününe, balık çiftliklerine ve rant hırsıyla dağlara, kıyılara saldıran şirketlerin yarattığı ekolojik yıkıma dair de söz alan Zülfü Livaneli, yeni romanıyla çağın adeta edebi bir fotoğrafını çekiyor.
Romanla gerçek hayat arasında sıkı bir ilişki olduğunu belirten Livaneli yeni kitabında toplumsal sorunlara en hassas haliyle yaklaşıyor.
Usta edebiyatçı, göçmenlerin bir bilinmeze doğru canları pahasına göze aldıkları yolculuğu ve hayatta kalma çabalarını incelikle seçtiği tasvirlerle okurun zihninde capcanlı bir anlatı oluşturarak ele alıyor.
“Koylarımız, denizlerimiz kirli, dağlarımız yaralı, ormanlarımız yok ediliyor.
Tüm bunlar karşısında içimden isyan duygusu yükseliyor” diyen Livaneli; aile, aşk, ebeveynlik, evlat, kadın dayanışması, dostluk, göç ve doğayı işlediği romanında okurlarını yoksul balıkçının sevincine, hüznüne, umuduna, acısına, mücadelesine davet ediyor.
“Okuru Etkileyebilmek Derindeki Hikâyeyi Anlatmakla Olur”
Göçmenlik ve toplumun hafızasında yer alan pek çok konuyu yazdığı yeni kitabı Balıkçı ve Oğlu’nu değerlendiren Zülfü Livaneli, mesaj vermek için roman yazmadığını vurguluyor.
“Roman, roman olmalı” diyen Livaneli, bunun için de karakterlerin yaşaması gerektiğini söylüyor.
Tıpkı Balıkçı ve Oğlu’nda olduğu gibi roman karakterlerinin yaşadıkları çevreden etkilendiklerinin altını çizen usta kalem, insanla beraber var olan konuların romanında yer aldığını belirtiyor.
İnsanların yaşamlarına derinden bakan her yazarın bir köyle bütün dünyayı anlatıp evrenselliğe ulaştığını söyleyen Livaneli, bu noktada okuru etkileyebilmek adına da yüzey yerine derindeki hikâyenin anlatılması gerektiğini ifade ediyor.
Romanında işlediği rant, ekolojik dengenin bozulması ve diğer insani meselelere de “Hep beraber dünyamız acı çekiyor, yok oluyor.
Doğamız yok oluyor, insanlarımız çeşitli acılara gömülüyorlar” sözleriyle atıfta bulunan Livaneli, değişimin ise kadınlar eliyle olacağını söyleyerek şu cümleleri kuruyor:
“Kadınların, mutlaka toplumda daha fazla söz sahibi olması gerekiyor.
Ben çözümü, kadınların güçlü olmasına bağlıyorum, güçlenmesine bağlıyorum”.
Balıkçı ve Oğlu’nun Hikayesi Gerçek Oldu
Zülfü Livaneli’nin gerçeklerden beslenerek yazdığı ve Egeli balıkçılar ile göçmenleri anlattığı yeni kitabının hikayesi kısa süre önce gerçek oldu.
İspanya’nın Kuzey Afrika’da bulunan toprağı Ceuta’da aralarında küçük çocukların da bulunduğu binlerce kişinin Fas-İspanya sınırını aşıp Avrupa’ya geçmeye çalışırken yürek parçalayan görüntülerinin ortaya çıkması, Livaneli’nin kitabında işlediği konuyu anımsattı.
Romanını birkaç senedir yazdığını ve haberi görünce yazdığı karakterlerin gözünün önüne geldiğini belirten Livaneli, “Bize bu kadar güzellikler veren deniz, başkaları için ‘ölüm denizi’ haline geliyor” ifadesiyle duygularını dile getiriyor.