TELEVİZYONLARA YANSIYAN MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
DOSTÇA MERHABA
Öncelikle Merhaba diyerek burada bana ayrılan yerde ilk yazımı yazıyorum.
Bundan sonra haftada bir olmak üzere yazacağımız yazılarımızda; genelde televizyonlarımıza yansıyan "Memleketimden İnsan Manzaraları"nı bu insan manzaralarına rastladığımız olaylara yönelik yorumlarımızı yansıtacağız.
Memleketimizin her konuda olduğu gibi yansıttığı insan manzaralarındaki zenginliği ile de özel bir görüntüsü var. Sağolsunlar, bu her yanı ile çok zengin ve verimli olan memleketimizi birkaç kalıba sokabilme için yoğun çabalarıyla yarattıkları bu zenginlikle ne kadar övünseler yeridir.
"Toplumlar Hak Ettikleri Gibi Yönetilirler" sözcüğü tam olarak bizleri tarif ediyor. Ve bizi yönetenler de düşünmeden yaptıklarımızın, verdiğimiz kararların yarattığı sonuca göre bizi yönetiyorlar.
Hal böyle olunca becerileri ne olursa olsun bizi yönetenlere fazla sitem etme hakkımız da yok gibi?
Biz, bizi yönetmelerini istedik onlar da isteklerimizi yerine getiriyorlar.
Televizyonlarda hemen hemen her gün memleketin durumu ve ekonomik durumumuzla ilgili memleketimizi yönetenlerce önemli açıklamalar yapılıyor.Ekonomi her şeyiyle mükemmel. Enflasyon yerlerde, yani düşeceği yere kadar düşmüş!... Dar gelirlinin geçim derdi kalmamış neredeyse!...
Gayri safi milli hasılaya neredeyse yetişemiyoruz. Hızla yükseliyormuş!...
Söylenelere, yazılıp çizilenlere göre memlekette her şey sütliman.
Eeee? her şeyin yolunda gittiği memleketimizde rastlayacağınız insan manzaraları da böyle zengin bir görüntü yansıtır tabii?
İnsan manzaralarının yansıttığı bu çok çeşitli mozaik geleneksel zenginliğimizle tıpatıp örtüşüyor. Bunca şikayet rahatsızlık niye ki!?
Öyle ya; enflasyon neredeyse ½ rakamlı sayılarda seyrediyor. Her ne kadar halk bu konuda pek ikna olmuşa benzemese de? Memleketimin insanı, devleti yönetenlerin açıkladıkları rakamla gerçek yaşamın yansıttığı rakamı; topluyorlar, çıkarıyorlar, çarpıyorlar, bölüyorlar bir türlü bir araya getirip denkleştiremiyorlar. Bu oranların nasıl bulunduğunu kestiremiyorlar.
Memleketimin insanı; neredeyse devlete ait tüm kurumların adına özelleştirme denen yolla genellikle de yabancılara satılmasından gelen, söylenirken oldukça çok olarak görünen dolarların nerede olduğunu merak ediyor. Öyle ya kendi anladığına göre yaptığı hesapla; satılan/özelleştirilen onca devlete ait şirketten gelen dolarlara rağmen memleketimde hem dış borç hem de iç borç giderek artıyor.. Bu paralarla dış borçlar kapatılıyor diyorlar ama nasıl kapanmaysa dış borç giderek artmaya devam ediyor..
Dargelirli üzerinde özellikle vergi yükünün kaldırılacağı sözünü verenlerin değil kaldırmak geldiklerinden beri neredeyse iki misli artırdıklarını görünce satılanları sadece satıldıkları ile kalacağını ve o gelenlerin dolarların kendi ekonomisine katkı sağlamayacağını çoktan anladı bile.
İşte televizyon ekranlarımıza yansıyan ve çeşitliliği ile ilginç hale gelen memleketimden insan manzaralarının oluşturduğu görüntü bu. Sizce çok mutlu mu görünüyorlar?...
Bu sitede ilk yazımda televizyon ekranlarına her gün yansıyan insan manzaralarından genel bir görüntü yansıtmak istedim..
İnsan manzaralarına gelecek yazılarımızda da devam edeceğiz. Bu günü aşağıdaki bir iki magazin içerikli örnekle kapatalım.
AYSUN KAYACI'YA KİMSE KIZMASIN!..
NTV'de Pınar Kür, Çiğdem Anat ve Müjde Ar ile birlikte yaptıkları programda söylediği sözlerle ilgili olarak şu günlerde gündemde olan Aysun Kayacı, konunun milletvekillerine ve TBMM'ya kadar ulaşmasıyla gündemi oluşturan insan manzaralarının en renklilerinden biri haline geldi.
Aysun Kayacı sadece düşündüğünü ve düşüncesi doğrultusunda kendince değerlendirmesini ve yorumunu dile getirdi. Aslında düşündüğünü, safça söyleyebildiği için taktir edilmesi gerekirken bazı kesimlerce eleştirildi. Hatta; özgürlükleri savunmada konuşunca mangalda kül bırakmayan bazı milletvekillerimizce hakarete varacak şekilde eleştirildi.
Aysun Kayacı'nın söyledikleri doğruluğu ve yanlışlığı tartışma konusu olabilecek bir yaklaşım olmasına karşın saflıkla karışık bir anlatım ve söylem şekli olduğundan art niyet taşımadığını anlamak çok kolay. Hele hele Aysun Kayacı'yı tanıyanların bu söylediklerini nasıl içten ve art niyetsiz söylediğini bilirler. Ben sadece ekranlardan izlediğim Aysun Kayacı'nın bu söylediklerini kızmak yerine önemsedim de.
Aysun Kayacı'ya kimse kızmasın, eleştirmesin..
Eğer kızacaklarsa, eleştireceklerse Aysun Kayacı gibi düşündüğünü art niyetsiz olarak açıklayamayıp kıvıranlara kızsınlar, eleştirsinler?.
TURKUAZ FORMA MESELESİ!...
Geçtiğimiz hafta Çarşamba gecesi Milli Takımımızın Belarus'la yaptığı maçta giydiği turkuaz renkli forma beğeni aldığı kadar eleştirildi de.
Geleneksel hale gelen ve yıllardır kırmızı beyaz ayyıldızlı bayrağımızın renklerini yansıtan formanın toplumumuz üzerinde yarattığı alışkanlık giderek milli duyguları yansıtan bir simge, bir idol haline dönüştü. İş giderek milliyetçilik çerçevinde değerlendirilmeye başladı.
Işın milli duyguları yansıttığı bilinen ve görünen bir şeydi. Ancak konunun milliyetçiliği tutuculuk haline getirdiğini bu son uygulamadan yansıyanların etkilerinde gördük. Ancak; konuyu bu kadar abartmanın, formanın renkleriyle milliyetçiliği, bayrak ilişkisini böylesine dar görüşlü bir bakış açısıyla değerlendirmek ve bir kaşık suda fırtına koparmanın nedenini anlayamadım.
Sorun turkuaz renkli forma ise; milli takımımıza çok da yakışmıştı. Al bayrağımız da formanın göğsünde kendisine ait çok özel yerdeydi? Sorun turkuaz renk ise; bilinmelidir ki turkuaz renk tarihimizde tüm alanlarda kullanılan ve nerdeyse simge rengimizdir.. Yurtdışından gelen turistler buradan almak istedikleri süs eşyası, aksesuar ve benzeri eşyalarda çoğunlukla turkuaz rengi tercih ederler. Milli formanın turkuaz renk olması milliyetçiliğimize zarar vermez. Aksine çok renkli Anadolu kültür mozayiğini yansıtması açısından önemlidir.
Formanın turkuaz renginden yola çıkılarak abartılı bir ortama çekilen milliyetçilik meselesi giderek çirkince yansıtılmaya başladı.
şte çarpıcı bir örnek;
Geçtiğimi hafta televizyonda yayınlanan "6 Pas"spor programında bu çirkinlik daha da safhaya taşındı. Program yorumcularında eski FİFA kokartlı milli hakemlerimizden Ahmet Çakar "Bu bir rezalettir" diye söze başladı. Milli takım formasında ayyıldız istemeyenleri hainlikle suçladı. Tartışma başladı ve tartışma Ahmet Cakar'ın "Siz milli marşı da değiştirisiniz. Sizin gibi insanlarla aynı programda olduğuma utanıyorum" diyerek her zaman olduğu gibi tartışmayı başka yöne çevirdi. Ardından stüdyoyu terk etti. Bu sırada program konuklarından Trabzonspor'lu eski milli futbolculardan Serdar Bali; tartışmayı farklı bir mecraya taşıyarak iyice konuyu abarttı ve; "Mehmet Aurello ismini alan milli oyuncunun gol sonrasında istavroz çıkarmasını içine sindiremediğini" açıklamasıyla program sunucusu Melih Gümüşbıçak devreye girdi ve "Programdaki arkadaşlarımın böylesine şövenist duygular taşıdığını şimdi öğreniyorum. Milli takımda sadece Müslüman oyuncular mi oynamalı?" diyerek tartışmaya noktayı koydu. Ardından Serdar Bali de stüdyoyu terk etti..
İşte turkuaz forma meselesine hoşgörü ve güzellik olarak bakamayan anlayışın milliyetçiliği nerelere taşımak istediklerinin göstergesi.
Atatürk Türkiyesi; laik, demokratik, özgürlüklerin özgürce yaşanabildiği, özellikle de inanç özgürlüğünü varlığı, dinler, inançlar arası kardeşliğin, sosyal yaşamı paylaşabildiği bir ülke olarak bilinirken, Türk vatandaşı olan ama inancı, dini varklı olanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak inanç özürlüklerini sürdürebildikleri bir ülkede yaşamakta mutlu olduklarını her ortamda dile getirirken bu tür davranışları hak etmiyorlar.
Turkuaz renkli forma konusunu farklı yerlere çekmenin hiç anlamı yok. Turkuaz formalar gayet güzel olmuş ve de yakışmış. Hele hele; bu konudan yola çıkarak; Türk vatandaşı olarak bizden biri olan ve bizim gibi tüm haklarımıza sahip olan, milli takımımızdaki görevini terinin son damlasına kadar akıtarak yapan Mehmet Aurello'yu; inançları gereği yaptığı simgesel bir hareketi nedeniyle karlamak hiç yakışmadı.
Bunu hazmedemediğini söyleyenlerin ciddi hazımsızlık problemleri çektiğini söylemeliyim..
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
H.FEHMİ KETENCİ KİMDİR?...
01.01.1946 yılında Rize-Çayeli'nde doğdu.
İlk, orta ve lise öğrenimini Rize'de yaptı.
1967 yılında İstanbul Devlet güzel Sanatlar Akademisi Y.Resim Bölümü'ne girdi. Grafik ve İç Mimarı Atölyelerinde uygulama-ihtisas yaptı.1972 yılında D.G.S. Akademisi'nden mezun oldu.
Babiali'ye ilk adımını 1970 yılında Günaydın Gazetesi Kadıköy Reklam Bürosu'da görsel yönetmen olarak attı.1972 yılı sonunda Milliyet Gazetesi Hey Dergisi'nde Teknik Sekreter ve Teknik Yönetmen olarak gazetecilik görevine başladı.1982 yılında Güneş Gazetesi'ne geçti ve iki yıl süreyle Güneş 2 magazin ekinin görsel yönetmenliğini yürüttü. 1984 yılında Milliyet Yayınları'na Telemagazin Dergisi Genel Yayın Yönetmeni olarak geri döndü. Milliyet Yayın Grubu'nda, Genel Yayın Yönetmeni olarak; Telemagazin, Gözde, Müzik Magazin dergilerinin yanısıra, Milliyet Gazetesi televizyon ve haftasonu magazin eklerini yönetti.1992 yılında emekli oldu. Aynı yıl İnterpress Dergi Grubu'nda Genel Müdür yardımcısı ve Hello, First, Tomarrow Dergileri'nde yayın yönetmeni olarak görev yaptı.1994 yılı başında İnterpress Gurubu'ndan ayrılarak İntermedya Ekonomi Dergi Yayın Grubu'nu kurdu. 1995 yılı sonuna kadar İntermedya Ekonomi Dergi Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği ve Yayın Grubu Başkanlığı'nın yanısıra; Yön, İntermedya Ekonomi, Macro, Paramatik, Borsamatik ekonomi ve finans dergileri, Global günlük ekonomi gazetesi'ni yönetti. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi, İstanbul Gazetecileri Derneği ve Magazin Gazetecileri Derneği üyesi olan H.Fehmi Ketenci, Ekinciler Holding, Habaş Grubu ve Anadolubank A.Ş.İletişim; Basın-Halkla ilişkiler ve Reklam Danışmanlığı görevinde bulundu.
H.Fehmi Ketenci, 198492 yılından beri, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu / İletişim Fakültesi, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakülteleri'nde Öğretim görevlisi olarak iletişim dersleri vermektedir.
"Yongaların bin yıllık dansı / Görsel İletişim ve Grafik Tasarımı" adlı bir kitabı yayınlanan, "Halkla İlişkiler ve Temel kavramları" ve "Özel Yaşam Nedir? Özel Yaşamın tarihi" adı altında iki kitabını daha yayına hazırlamakta olan H.Fehmi Ketenci'nin, otuz yedi yıllık gazetecilik yaşamı süresince yönettiği gazete ve dergilerde birçok makale, başyazı ve araştırma yazısı yayınlanmıştır.
İngilizce bilen, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi Yüksek Kurul Üyesi ve Magazin Gazetecileri Derneği üyesi olan H.Fehmi Ketenci, sürekli sarı basın kartı sahibidir.
e-mail: [email protected]
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.