Hulûsi TUNCA
Yusuf Hayaloğlu'nun ardından... HOŞÇA KAL İKİ GÖZÜM..
Haberi veren arkadaş, 'Duydun mu' demişti 'Yusuf da nezle olmuş..' O an 'eyvah' diye geçirmiştim içimden. Bizim Osman da (Yağmurdereli) o illeti kendisine hiç yakıştırmamış ?kim yakıştırabilir ki- 'Nezle oldum.. Çok yakında atlatacağım inşallah' demişti..
Ama 'nezle'yi yenememişti Osman..
Yusuf dedikleri.. Yusuf Hayaloğlu.. Rahmetli Ahmet Kaya'nın pek çok şarkısına şiirleriyle hayat veren, dünya güzeli bir adam.. Sevgili Gülten Kaya'nın ağabeyi..
Bir Cağaloğlu akşamında Ahmet'le birlikte çalmışlardı Hey'in kapısını.. Koltuklarının altında bir şişe viski.. Ceplerinde de 'An Gelir' adlı Ahmet'in yeni kaseti.. Kaset kapağında ilk kez Ahmet'in kara kalem bir portre çalışması yer almıştı.. Bayılmıştım..
Şımarık çocuklar gibi tutturmuştum? 'Benim Hey'deki köşem için ben de böyle bir çizgi resim istiyorum' diye.. 'Çizeriz' demişti Yusuf mapcup mahcup önüne bakarak..
'Çizeriz' mi?..
Yusuf Hayaloğlu'nun muhteşem bir şair olmasının yanı sıra muhteşem bir çizer olduğunu da ilk o akşam öğrenmiştim.. Devrilen viski şişesi.. Tüketilen türküler.. Gece çoktan çökmüştü İstanbul'un üzerine..
Sevgili Yusuf, ertesi gün 'resmi'mi getirdi.. Muhteşemdi.. Uzun yıllar 'Hey Gidi Günler' ve 'Hulusi Abi' köşelerinin konuğu oldu bu resim.. Binlerce Hey okuruna şiir tadında yıllarca gülümseyerek..
Bakırköy Acıbadem Hastanesi'nden 'acı' haber geldiğinde İzmirli eski Hey'cilerden sevgili Naz Abalı ile konuşuyordum..
'Acı haber tez duyulur' derler ya.. Naz da ilk benden duydu.. İlk tepkisi 'Ciddi misin?' oldu.. Sonra da 'İnanmıyorum yaaa..'
Ne yazık ki ciddiydim.. Keşke şaka yaptığım bir günüme denk gelseydi de bu haber kocaman bir şaka olsaydı.. Ama ne yazık ki gerçekti.. Türk şiiri bir ustasını daha yitirmişti.. Gerçi Ahmet'le buluşmuşlardı uzun yıllar aradan sonra ama biz ne yapacaktık peki?..
O kadar çok anımız vardı ki..
Ahmet Kaya'nın Paris'te bulunan mezarının Türkiye'ye taşınıp taşınmaması tartışmasının yapıldığı şu günlerde.. Nazım Hikmet gibi Ahmet Kaya'nın da siyasete alet edilmek istenildiği şu günlerde.. Nazım'ın ve Ahmet'in ailelerinin "Bırakınız, yattıkları yerlerde rahat uyusunlar" dedikler şu günlerde.. Asker geldi aklıma..
Daha doğrusu bir Asker-Ahmet Kaya-Yusuf Hayaloğlu anısı..
Yıl 1991.. Ahmet'in 'Başkaldırıyorum' adlı albümü çıkmıştı.. Bir röportaj yapacağız.. Mevsimlerden yaz.. Fotoğrafleri çekmek için mekân olarak Kilyos'u düşündük.. Karadeniz'in hırçın dalgaları arasında 'başkaldıran' bir Ahmet Kaya.. Güzel olacaktı.. Oldu da..
Ekip; Ahmet Kaya ve Yusuf Hayaloğlu ile birlikte ben ve foto muhabirimiz Muzaffer Kantarcıoğlu.. Gittik Kilyos'a.. 'Balık-rakı' vazgeçilmezi arasında çekime konstantre olduktan sonra işimizi tamamlayıp dönüş yolculuğuna koyulduk..
İstanbul'u bilmeyenler için belirtelim; Kilyos'a giderken dağlık bölgede bir 'askeri bölge'den geçersiniz.. Doğal olarak o bölgede çekim yapmak yasaktır.. İşte dönüş yolculuğumuzda tam da o bölgede batmakta olan bir güneş ile karşı karşıya kalmaz mıyız? Muhteşem bir görüntü.. Sevgili Ahmet, hemen bizim foto muhabirinden yana dönüp 'Muzaffer Abi, iki kare çekmeden şuradan şuraya gitmem..' deyiverdi.
İndik arabadan.. Muzo, henüz bir kez deklanşöre basmıştı ki.. Çevremiz bir anda inzibatlarla doldu. 'Buyurun' dediler nazikçe 'Nöbetçi karakoluna gideceğiz..'
Gittik.. Rütbesini şu an hatırlayamadığım 'omuzu kalabalık' bir asker.. Başladık konuşmaya:
-Kardeşim burada resim çekmenin yasak olduğunu bilmiyor musunuz?
-Biliyoruzzzz!
-Niye çektiniz?
-Hatıra olsun diye..
-Kim bu sakallı arkadaş?
'Sakallı arkadaş' Ahmet Kaya idi.. Biz sorguya çekilirken kapıya üst üste yığılmış onlarca askercik de Ahmet'i daha yakından görmeye çalışıyor, unutamayacakları bir askerlik anısı daha yaşadıkları için keyifleniylordu..
'Sakallı arkadaş' sözü belki de dünyanın en sessiz en sakin insanı olan Yusuf'u çıldırtmaya yetti:
-Komutanım Ahmet Kaya'yı tanımadın mı?
-Ahmet Kaya mı? O da kim?
-Yani siz şimdi Ahmet Kaya'yı tanımıyor musunuz?
-Adını ilk defa duyuyorum..
'Omuzu kalabalık' abi belli ki yakalamış, dalgasını geçiyordu.. Bir daha böyle bir fırsatı nasıl bulabilirdi ki..
Yusuf'u zor tutuyorum.. Ama o kadar kibar ki.. Ağzından çıkanı kulağı duyuyor Allah'tan.. Gene sordu:
-Komutanım, yenge evde müzik dinler mi?
-Dinler n'olacak?
-O zaman bir zahmet eve telefon açıp Ahmet Kaya'yı dinleyip dilemediğini sorar mısınız?
Komutan çaresiz çevirdi evin telefonunu:
-Hanım nasılsın.. Burada Ahmet Kaya diye biri var, tanır mısın?
-Ayyyyy? İmzalı bir resmini almadan gelirsen eve sokmam vallahi?
Sonra mı? Komutanla arkadaş olduk.. Mesai bitiminde onu da alıp çıktık ve Sarıyer'de bir balık-rakı muhabbeti daha yaptık..
Hey gidi koca Yusuf Heyyy!
Var mıydı 'nezle' olup da aniden çekip gitmek?..
Biliyorum şu an Ahmet'in yanındasın.. Çok selâmlarımı söyle.. Gelmeye kalkmayın.. Nasılsa bugün yarın bizler de sizlerin yanınızda olacağız..
Birbirimize anlatacağımız o kadar çok şey birikti ki..
Sevgili Ahmet'in bir sözüyle noktalamak istiyorum:
'Hoşçakal iki gözüm?'
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.