Ferzan Özpetek..."REKLAM FİLMİ İŞİN ÖZÜNÜ ÇIKARMAKTIR"!
Usta yönetmen Ferzan Özpetek, reklam dünyası, en yeni projesi ve İstanbul sevgisi hakkında Campaign Türkiye'ye konuştu.
Fotoğrafçı Tamer Yılmaz'ın objektifine poz veren Ferzan Özpetek'in o röportajı:
- ‘Keşke’ lafını hayatımdan çıkarmak istiyorum. Her şeyde keşke olabiliyor. İtalya’ya 17 yaşında gittim ve niye gittiğimi de bilmiyorum.
Los Angeles’a sinema okumaya gidiyordum, ondan iki hafta önce fikrimi değiştirdim ve Fellini’nin, Pasolini’nin, Visconti’nin sinemasının olduğu İtalya’ya gittim.
İlk kez bir ödül töreninde farkına vardım; “Sinemamızda Fellini’ler, Visconti’ler vardı; şimdi Özpetek’ler, Moretti’ler var” şeklinde bir konuşma yapıldı.
Acayip heyecanlandım, gidip “Beni böyle bir şeyin içine koydunuz, çok teşekkür ederim” dedim. “Sen bilmiyor musun kendini” cevabını aldım.
- Şimdi İstanbul’dayım, haklarını aldığım bir İtalyan filminin remake’ini yapacağım. Şirket kurdum, İstanbul’la bağlantımı daha çok artırdım. Bu son yaptıklarım “buradan gidiş” trendine de bir tepki.
- İtalya’da bir arkadaşım vardı, annesiyle yan yana dairelerde yaşıyorlardı ve yemeklerini ayrı ayrı yiyorlardı. O bir kafa yapısı. Ben hiçbir zaman bir restorana tek başıma gidip yemek yemeyi sevmem. Paylaşma olayı çok önemli çünkü.
- Nasıl sevilmez ki bu şehir? Geçenlerde başıma bir şey geldi. Bahçeşehir’e gitmiştim, dönüşte acelem olduğu için metrobüse bindim ve kendimi çok yalnız hissettim.
Çünkü hiç bilmediğim duraklar, hiç bilmediğim bir şehir biçimi. Bir saat filan sürdü metrobüs yolculuğu. Çok ilgimi de çekti, benim için önemli bir tecrübe oldu.
İstanbul çok güzel deniyor ama o da güzeldi benim için. Bir yenilikti. Binenlere bakmak, konuşulanları dinlemek… Binlerce dünya... Vapurda tanıyıp selfie çekiyorlar ama metrobüste kimse tanımadı. İtalya’da otobüse bindiğimde birçok kişiyle konuşmak zorunda kalıyorum.
- Çok reklam filmi çektim aslında. Korkunç olanlar da vardı, güzel olanlar da. 2003-2004 döneminde çok reklam filmi çektim.
Son zamanlarda daha çok İstanbul’da olmaya başladım. Şimdi İmaj’da İstanbul Kırmızısı filminin post prodüksiyonunu yapıyoruz.
Bugüne kadar en çok memnun kaldığım post süreci olduğunu söyleyebilirim. Yaptığımız işte tutku çok önemli. Burada, çalıştığım herkeste o tutku var. Burada her şey bana heyecan veriyor.
- İmaj’dan Cemal Noyan ve Müge Kolat’la da onu konuştuk. Aslında “bana göre olmayan” projeler beni daha çok çekiyor. Meydan okuma sağlaması önemli.
Ben sete gitmeyi seviyorum. Düşündüğüm zaman, en mutlu olduğum yerin set olduğunu görüyorum. Bir de tek başımıza değiliz ki, hep takım oyunu bunlar.
Hep söylerim, yönetmen bir süzgeçtir. Mesela sette, hiç alakasız bir anda set işçisine “sen bu sahneyle ilgili ne düşünüyorsun” diye soruyorum. Kızarıyor, şaşırıyor, iyi cevap veremiyor ama sonrasında bütün süreci pür dikkat izliyor, filmin içine giriyor.
- Derler ya, tiyatro oyuncusu sinemayı pek iyi oynayamaz diye, bence iyi tiyatro oyuncusu iyi sinema oyuncusu olur aynı zamanda. Çünkü neleri farklı yapması gerektiğini bilir. Bu da onun gibi. Sana koyulan süre limiti yeni bir şeyler öğretiyor. Reklam aslında birtakım şeylerin özünü çıkarma olayı.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.