HUYSUZ İHTİYAR
SÖYLEYİN BAKALIM KİM HUYSUZ, BEN Mİ; YOKSA?...
Eğri oturup, doğru konuşalım… Bana yıllardır “Huysuz ihtiyar” denmesinin haklı nedenleri yok değil… Olayları yorumlarken genellikle bardağa boş tarafından bakarım… Ama elinizi vicdanınıza koyun ve anlattıklarımdan sonra karar verin. İnanıyorum ki, bu adam “huysuz” olmakla da haklı bu ihtiyar diyeceksiniz…
Nerden başlasam, nasıl başlasam…
KORONA belası ülkemizi sarmış; 83 milyon can derdinde ama liderlere bakıyorum, oy derdindeler… Hakaret, nefret, suçlamalar gırla… Halkı davul gibi gerdikçe geriyorlar. Ya biraz insaf!.. Yani vatandaş birbirini boğazlasın mı?
SOKAĞA çıkmak 65 yaş üstüne yasak…Oysa biz dahil, dünyayı 60 yaş üstü yönetiyor. Buna ne diyeceksiniz? Pek yakında , ya kalçasını kıracak, ya kemik, kas erimesinden yürüyemeyecek eve hapsettikleri yaşlılar.
BİR GARİP yasak da şu:
Markette, pazarda iç içe, sarmaş dolaş alışveriş yapabilirsin, ama bırakın sosyal mesafeyi, etrafında kimse olmasa bile sahilde yürüyemezsin, koşamazsın… Neden? Allah rızası için bunun nedenini açıklayacak biri yok mu?
MASKE işi, maskeli süvari filmlerine döndü… Halk perişandı, önce PTT, sonra eczacılar da perişan oldu. Kafayı yemelerine ramak kalmıştı ki, şimdi SSK, iş yeri gibi yerlerle ilgili karmaşık bir karar çıktı. Özetle maske dağıtımı ama tam fiyasko!...
DERKEN, Sağlık bakanlığından Zehra Yıldız adlı hekim, yaptığı açıklamada maskeyi takarken üstteki telli kısmı burnunuza iyice yapıştırın diyor…Pardon, “telli maske gelen varsa el kaldırsın “ desem huysuz mu oluyorum!..
GÜNLERDİR evine 5 kuruş girmeyen, kira-elektrik, gaz- gıda sorununu nasıl çözdüğünü kimsenin bilmediği insanların dramını da kimse bilmiyor?
Devletin gücüne göre yaptığı yardımların adil, tarafsız ve siyaset üstü olması en büyük dileğimiz. Tabii, Belediyeler de tarafsız olmalı. Ama ayaklarına da çelme takılmamalı… İlginçtir, her iktidar döneminde hükümet, kendinden olamayan belediyelere daima zorluk çıkartıyor. İnanmayan araştırsın…
HEPİMİZ; Korona, Belediyeler ve liderlerin toplumu geren konuşmaları ile boğuşurken, Diyanet Başkanının cinsel ağırlıklı konuşması gündeme bomba gibi düştü… Bu konuda karşılıklı suçlamalar, bazı hakaretler uçuşa dursun, aklıma takılan bir şey var…
BAŞKAN Erbaş, “LUTİLİK”İ yani Kuran’da da adı geçen Lut kavmindeki eşcinselliği lanetledi, eleştirdi… Üzücü olan şu ki, bırakın akla ilk gelen marjinalliği, bazı yurt ve vakıflarda da ar bu “luti” ilişkilerin kurban olan çocuklarımız var… (İki yöneticinin “Küçüğün rızası ile olmuş/ Bir kereden bir şey olmaz” sözlerini ömrüm boyunca unutmayacağım… )
ÇOCUKLARIMIZI , “luti” tacizlerden Allah ve kanun korkusu da korumaya yetmiyorsa ne yapacağız bilmiyorum…
İsyanım işte buna!...
YAZIMI Melike Demirağ’ın 80’darbesi sonucu Almanya’da kaçak yaşadığı şu özlem dolu satırlarla bitirmek istiyorum:
“Şimdi istanbul’da olmak vardı anasını satayım
Püfür püfür bir vapurun yan tarafında
Ver elini yeni kapı ,ver elini bebek, tarabya
Şimdi istanbul’da olmak vardı anasını satayım
Boğazda köhne bir iskelenin yamacında
Tabakta kavun peynir Kadehte buz gibi rakı
Dilimde yarı acı yarı tatlı bir şarkı”
EVET… Şimdi İstanbul’dayım anasını satayım. Ama ne boğaz, ne vapur, ne Bebek, ne iskelede kavun, peynir, rakı…
HEPSİ bana yasak…
SÖYLEYİN bakalım ben huysuz muyum?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.