Erol IŞIK
DEĞİŞEN MEDYA VE BUNU ANLATAN BİR DİZİ!
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelen ve büyük tartışmalara neden olan yeni basın yasası, medyanın yeni bir düzenlemeye ihtiyacı olduğunun da göstergesidir. Medya sivil toplum örgütlerinin sansür eleştirileri konusundaki tartışmaya hiç girmeyeceğim ama medyanın bir düzene girmesi de büyük ihtiyaç doğrusu.
Gazete, televizyon ve dergiler tarafında zaman içinde oturmuş bir yapı var. Ancak internet ve sosyal medya konusunda düzenleme yapma gereği kaçınılmaz. Her türlü manipülasyon, haber kirliliği, doğru habere ulaşamama sorunu, gizli reklam ve yönlendirme gibi sayısız konuda büyük bir karmaşa var. Özellikle de yalan haber konusu, başlı başına büyük bir dert.
* * *
Manipülasyon, yönlendirme ve yalan haber konusunda şu sıralar Netflix platformunda yayınlanan bir dizi var. Yönetmenliğini Deniz Yorulmazer’in yaptığı ve Meriç Acemi’nin senaryosunu yazdığı “Kuş Uçuşu”, tam da medya dünyasındaki entrikaları ve etik değerleri sorguluyor.
İbrahim Çelikkol, Birce Akalay, İrem Sak, Miray Daner, Burak Yamantürk ve Defne Kayalar’ın başrolünde oynadığı “Kuş Uçuşu”nda, televizyondaki bir haber programının sunucusunun yerine geçmek isteyen ve bu uğurda engelleri aşmak için her türlü kavgayı mübah sayan genç bir stajyerin öyküsünü anlatıyor.
Ama ne öykü, her sahnesi olaylarla dolu… Kazılan kuyular, arkadan iş çevirmeler, uydurulan haberlerle yönlendirmeler, sosyal medyada sahte hesaplarla yönlendirilen sabun köpüğü haberleri, medya şirketlerinin içerisinden verilen dedikodu haberleri… İşte bu dizi, basın yasasındaki yeni düzenlemelerin de neredeyse tüm nedenlerine örnek oluyor.
Ne ararsan var yani…
* * *
Medyanın değişimi ya da değişen medya düzeni… Ne derseniz deyin… Ancak son dönemde medyanın değişimiyle birlikte düzenin de değiştiği aşikâr. Nedenini soracak olursanız, bizim zamanımıza bakmak lazım.
Bizim zaman derken öyle uzun uzadıya yıllar öncesine bakmak gerekmiyor. Toplasanız 20 yıl önce medya, şimdikinden çok daha farklıydı. En azından farkını şu tek kelimeyle açıklayabilirim: “Saygı”. Evet, saygı vardı medyanın her köşesinde ve medyanın olduğu her köşede.
Medyayı takip edenler, yani okurlar gazetecilere saygı gösterirlerdi. Kendileri lehlerine bir haber oldu mu gurur duyarlar, aleyhlerine olduğu zaman biz nerede yanlış yaptık deyip kendilerine çeki düzen vermeleri gerektiğinin farkına varırlardı. Çünkü o günkü medya, halkın doğru ve tarafsız haber alma özgürlüğünün ta kendisiydi. Zaten bu yüzden de saygı duyulurdu.
İşte o medya içindeki gazeteciler de saygın kişilerdi. Çünkü onlar da doğru ve tarafsız haber peşinde koşarlar, kimseden etkilenmez, kimsenin güdümüne girmez ve kimseyi etkilemeye çalışmazlardı. Öyle bir tarafta olup diğer tarafı eleştirmez ya da görmezden gelmezlerdi.
Abartmıyor musun, diyebilirsiniz ama size küçücük bir örnek daha vereyim.
O zamanın gazetecileri, kendi aralarında gazetenin bahçesinde ya da barında yaza merhaba derlerdi. Kelli felli iş adamları, ünlü mü ünlü sanatçılar da bu mini yaza merhaba partilerine katılmak için can atarlardı.
Yeni medya düzeninin gazetecileri gibi Boğaz’daki beş yıldızlı bir otelde 4-5 tane sponsorun masrafları karşıladığı yaza merhaba partisi düzenlemezdi.
Bizim zamanımızdaki gazeteciliğe kurban olayım.
Kurban Bayramınızı da şimdiden kutlayayım.
Sağlıcakla kalın…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.