Hulûsi TUNCA
İtiraf ediyorum: HEY'DE MÜSTEHCEN YAYIN YAPTIM.. YARGILANDIM..
Hıncal Abi (Uluç), Sabah'ta yayınlanan bir habere takmış. Özetle; 'Ben meğer müstehcen yayın yapan bir gazetenin yazarıymışım da haberim yokmuş..' dediği yorumunda bakın neler yazmış [29 Şubat 2012]:
'Ben meğer müstehcen yayın yapan bir gazetenin yazarıymışım da haberim yokmuş.. Cumartesi günü Başak Çokan kardeşimiz haberinde "Müstehcen sahnelerin olduğu Canlı Yayın adlı oyun" diye yazmış. Editör Büge Cankat Kayhan da bu satırları aynen bırakmış. Onların fikridir, saygı duyarım ama tartışırım, o ayrı.. Ama o "Müstehcen" dedikleri sahnenin resmi de sayfada aynen yayınlanmış. Onun izahı ne?. O zaman biz de "Müstehcen" yayın yapmış olmuyor muyuz?..'
Ahhhh ah; sevgili magazinkolik.com okurları.. 'Cennet Kuşu'nuz Hulusi Tunca'nın da bir zamanlar hakim karşısına çıktığını.. Üstelik de 'müstehcen yayın' gerekçesiyle çıktığını bilir misiniz?.. Nereden bileceksiniz.. Sevgili Nurcan Sabur bile bilmez.. Şimdi o da okusun da, 'Ulen ben yoksa sabıkalı birine mi yazı yazdırıyorum' diye yansın yakılsın..
Tarih; her zman olduğu gibi gene Milt'tan Önce.. 18 Mayıs 1981.. Çiçeği burnunda bir Yazı İşleri Müdürüyüm.. Hem de Hey dergisinin yazı işleri müdürü..
Hem İktisat Fakültesi'nde okuyorum.. Sıkı bir solcuyum..
Hem Milliyet gibi sol görüşlü bir gazetenin kardeş yayın organı Hey'in sorumlu müdürüyüm..
Hem de.. 80 ihtilali olalı (memleket böyle zulüm görmemiş) henüz 8 ay geçmiş netekim.. Mahkemelere gidip-gelen gazeteci sayısını bir bilseniz.. Saymaya değil parmaklar; dönemin (hatta günümüzün) vazgeçilmez elektronik hesap makinesi Casio'ların gücü yetmez..
İçim kıpır kıpır.. 'Ulen' diyorum 'Hem gazeteciyim.. Hem solcuyum.. Hem de üniversiteliyim..' İster misin beni de alsınlar içeri.. İçeri bıraktık.. Hakim karşısına çıkartsalar havalara uçacağım niyeyse..
Günlerden bir gün.. HEY'e her gün binlerce (yanlış okumadınız binlerce) mektup taşıyan postacımız gene kapıda.. Çuval çuval mektuplar.. İçinizden 'Niye e-mail atmıyorlar ya da mesaj çekmiyorlar' diyenler çıkar mı bilemem artık.. Çıkarsa da.. Neyse.. Kötü bir laf edip gene hakim karşısına çıkmayayım..
Emektar postacımız mektup dolu çuvalı yere bıraktıktan sonra bizim Beykoz'daki bakkal (valla adını hatırlayamadım.. yaşlılık belirtisi olabilir mi) evet bakkal falanca abinin veresiye defteri gibi bir defteri açıyor.. İçinden sarı bir zarf çıkarttıktan sonra bana uzatıyor ve..
'Aldığına dair imzala' diyor..
Hah hah hah.. (bu gülme değil tamam, buldum anlamında hah..) Kuş Bakkal.. Ama Bu 'Kuş' bakkalın neyinin kısaltmasıydı (şşşşttt ayıp ayıp hemen aklınıza başka kuşları getirmeyin) inanın şimdi de onu hatırlayamadım? Kuşunun desem bakkalda hiç kuşu yoktu ki onun.. Soyadı; Akkuş, Karakuş felan mıydı acep?
Neyse konu dağılıyor.. Kimi magazinkolik okurları yazının sonunu beklemeden tıklayıp başka bir yere geçti bile..
Mahkeme celbi çıkıyor sarı zarftan.. Sevinçten uçağım da, HEY çalışanları uyanmasın diye sevincimi içimde gizliyorum..
Veee belirtilen günde Sultanahmet Adliyesi'ne gidip hakim karşısına çıkıyorum.. Kimlik tasbiti falan derken.. Hakim Amca kalın çerçeveli gözlüklerini burnunun üzerine indirip, üstten üstten baka baka soruyor:
'Müstehcen yayın yapmışsın ne diyorsun?..'
Neeeeeee?
'Evet 'diyor hakim amca 'Müstehcen yayın..'
Aman diyeyim Hakim Bey; HEY Türkiye'nin 1 numaralı gençlik, müzik ve sinema dergisidir. Biz ööööle ayıp şeyler bilmeyiz, di mi kız Mualla.. (Bu Mualla, bir gün anılarım film olursa, mahkeme sırasında yanıma almayı düşündüğüm stajyer gazeteci kız.. Asılmak yok.. Depoya gider..)
Hakim Amca ısrarla devam ediyor:
'Bilirsiniiiiizzzz bilirsiniiizzz... Oku bakiiiim şunu..'
Okumadan önce sayfaya bir göz atıyordum.. HEY'den alınmış 2 tam sayfa..
Brooke Shieds'ın 1980 yapımı 'Mavi Göl' (The Blue Lagoon) filmini anlatan bir yazı ve bolca fotoğraf..
İki küçük çocuk ve geminin kaptanı, bir gemi kazasından sağ çıkan üç kişidir ve bir adaya çıkmayı başarırlar. Bir süre sonra kaptan ölür ve çocuklar bir başlarına kalır. Yıllar geçer. Emmeline (Brooke Shields) ve Richard (Christopher Atkins) doğanın güzelliği ve egzotik ortam içerisinde kendileri için yaptıkları evde büyür. Yetişkinlikle beraber gelen fiziksel ve duygusal değişimlerle başetmeyi kendi kendilerine öğrenirler. Olgunlaşmaya başladıklarında birbirlerine duydukları çocukça sevgi, yerini duygusal ve büyük bir aşka bırakır. Bir de çocukları olur. Acaba yeniden medeniyeti görebilecekler midir?..
Anlatılanlar bundan ibaret..
Konunun geçtiği yer ıssız bir ada.. Eee; bir dönemin seks sembolü Brooke Shieilds de bu ortamda Christan Dior imzalı giysilerle dolaşacak halde değil ya.. Malumunuz 'Ben Tarzan sen Ceyn..' durumları var film boyunca..
Ve bir resimaltında da şöyle diyor: 'Brokke Shield, filmde böyle cömertçe pozlar veriyor..'
Hakim Amca diyor ki;
'Cömertçe bir poz olduğunu siz de kabul ettiğinize göre..
Yaz kızım..
Hulusi Tunca'nın?'
Yok beeee;
'Müstehcen yayından' bile olsa yatmadım.. Hakim amca ilk kez suç işlediğim ve duruşmadaki iyi halim (gözlerinin içine nasıl baktıysam, belki de 'amca amca size baba diyebilir miyim' diye bir ifade takındıysam..) göz önüne alınarak bi daha yapmayacağıma dair yemin billah edip, davanın düşmesine ve serbest bırakılmama karar verildi..
İşte size dumanı üstünde 32 yıllık bir meslek anısı..
Sözüm Hıncal Abi'ye..
Başak Çokan kardeşim olur da hakim karşısına çıkarsa..
Hakim Bey'in gözlerinin içine de 'amca amca size baba diyebilir miyim' diye bir ifade takınarak baksın.. İnanın; duruşmadaki iyi hali göz önüne alınarak hemen serbest bırakılacaktır..
Sevgilerimle.. Saygılarımla..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.